Şebnem Ferah’ın bir şarkısında geçiyormuş…
Sözlük aracılığıyla tanışma fırsatı buldum bu söylemle.
Haklı da buldum… Ama Dünya değildi değişen. Bizdik… Çocukken farklıydı her şey.
Dünya aslında hep aynı dünyaydı da biz büyüdükçe onun başka yerlerini görüyoruz diye düşündürtüyor. Dünya böyle değildi evet, çünkü biz çocukken her şey farklıydı.
Mesela ekonomi sakızın fiyatına endeksliydi ve günde bize ne kadar verilirse ona tamah ederdik. Kriz dediğimiz şey annemizin “yok” demesiydi. Prim ise bayramda el öpülünce alınan banknot. Doların artıp azalması ilgi alanımızda olmasa da sahip olduğumuz oyuncakların zamanla değerinin düştüğünü anlıyorduk. Evde dondurma varsa eğer, ekonomi iyi gidiyor demekti ve ödemeler dengesi yerindeydi. Ne yemek var sorusuna “Allah ne verdiyse” dendiyse bir IMF kokusu alınabilirdi. Ama çocuktuk işte. Ekonomi sakızın fiyatına endeksliydi. “Bakkal amca, 10 liraya ne var?” sorusu gün sonu bütçesini tüketmek için harcama yaratmak demekti.
Mesela aşk teneffüste çaktırmadan bakışmaktı ve kadınlar erkeklerden, erkekler kadınlardan şikayetçi değildi henüz. Hiç ereksiyon olmadan bir aşk hikayesine başlayıp bitirebilirdiniz ve henüz “ya beni sevmiyorsa” paranoyaları dirilmemişti. Daha sonra boş ev, boş kadın, sevişilecek boşluk, içimizdeki boşluk şeklinde çeşitlenecek olan boşluk henüz sadece evcilik oynanan bir apartman merdivenini yanında, bodruma doğru uzanan ve genelde üst katlardan tükürülen apartman boşluğu idi. Aşk oyunları yoktu ama isim şehir vardı… Sevdiğin kızın adını ilgili harfe yazmak da adetti.
Mesela mesleğimiz öğrencilikti ve sadece okula gidip kurallara uymakla ve ödev yapmakla icra edilebilirdi. Tüm iş arkadaşlarınız -öğretmen hariç- sizinle aynı statüdeydi. Çalışkan olanlara “aferin” primi vardı ama siz teneffüste taş ile futbol oynayabiliyorduysanız eğer bu da çok mühim değildi. Sanat, sahip olduğunuz oyuncak bebeğin yüzünü kalemle boyamaktı ve kalem kutularına isim yazmak, defter kenarlarını süslemek sanatseverliğin gereğiydi. Ne gereksizdi resim çantası taşıyanlar için onu taşımak.
Sosyalleşmek aşağıdan adınızı bağıran birisi olmasıydı. Başarıydı evden çağırılmak. Arkadaşı çağırırken muhattap olunan anne-babaya “XYZ evde mi?” sorusu sormak, farklı kesimlerden insanlarla iletişim kurmaktı. Topun dikenli tellere takılıp patlaması bir rüyanın sona ermesiydi; ve onu patlatan sizseniz, üzerinizdeki “ödeme” ağırlığı yaşadığınız ilk hacizdi. Sizden kesilen haraç daha sonra harcama diyeceğiniz şeylerin en masum ve gerçekçi haliydi; zira bir gün onları gereklilik olarak görüp çeşitli yerlere ödeyecektiniz.
Terfi etmek artık asansördeki 7. kat düğmesine ayağını kaldırmadan basabilmekti. Sevişmek, bir kıza çıkma teklifi edebilmekti. Strateji sadece yalan söylemekti.
Yani,
Dünya gerçekten böyle değildi.
Bir yanıt yazın