Radyasyon. Kelime anlamıyla ışıma. Bildiğimiz ışık da bir tip radyasyondur ama biz Türkçe’de radyasyon ismini elektromagnetik tayfın görünmeyen ışık kısmındaki canlılar için tehlike arz eden kısmına veriyoruz.
X-Ray (X Işını/X Işınları), emniyet uygulamaları adına havacılığın bir çok alanında kullanılan bir ışıma tipi. Hem yolcu, hem personel olarak sürekli olarak maruz kaldığımız bu ışınlara bu hafta yer vermemin iki sebebi var. Bir: Hayatımıza girmek üzere olan vücut tarayıcıları. İki: Havalimanı personelinin iş sağlığı ve güvenliği.
Bir süredir ekonomi ve endüstri üzerine yazdıktan sonra nihayet yine sosyoteknolojik konulara dönüş yapmanın mutluluğunu yaşamıyorum değil… Bu hızlı geçişin sebebi de geçtiğimiz hafta işim gereği DGR kursu almam. Zira havalimanı personelinin sağlığı konusunda bazı ciddi eksikliklerin olduğunu sormak, toplumun dikkatini çekilmesi gereken noktalara çekmekle yükümlü bir yazar olarak görevim. Bu refleksle bu yazı sonunda havalimanı işleticilerine ve DHMİ’ye bir kaç soru yöneltiyor olacağız. Öncelikle konuyla ilgili bir kaç tanım yapalım.
Radyasyon: Nimet ve Külfet
Her tür ışıma belli bir enerjiye sahiptir. Bu enerji onun etkilerinin de bir ölçüsüdür. Bildiğiniz üzere görünür ışığın iki ucu var: Kızıl ve Mor. (Gökkuşağından biliyoruz ki bir ucunda kırmızı, diğer ucunda mor var). Kızıl berisi (Türkçe’de kendimizi kavramsal olarak ortaya koyup kızıl berisine de kızılötesi diyoruz) ve mor ötesi ışınlara da kulaklarımız aşina. Aşağıdaki şekil tayfın gözümüzün önünde canlanmasına yardımcı olabilir:
Kızılın berisinde kızıl ötesi, mikrodalga, radyo dalgaları gibi düşük frekanslı, düşük enerjili, uzun dalga boyuna sahip dalgalar var. Bunların günlük hayattaki maruz kalma yoğunluğumuzla sağlığımıza etkileri yok denecek kadar az. Diğer tarafta morötesi tayf var ki burası biraz tehlikeli: Ultraviyole (viyole=mor, ultra=ötesi) ışınlar X ışınları, radyoaktif maddelerin saldığı parçacıklar vb. Bu ışınlar enerjisi ve frekansı arttıkça tek temasta bile onarılmayacak hasarlar oluşturabilecek cinsten… Hepsi zararlıdır, ancak kimisinin zararı canlı bünyenin tölerans sınırları dahilinde olduğu için belirgin bir sonuç doğurmazlar.
Bizim içerilerinden geçtiğimiz kapı girişlerindeki detektörler metal detektöründen başka bir şey değildir ve üzerimizdeki metallerin manyetik alanda gerçekleştirdiği değişimin ölçülmesi prensibine dayanırlar. Sağlığa bir zararı yoktur. Bagajlarımızın içerisinden geçtiği aletler ve yine hepimizin hayatında yer alan röntgen ve tomografi cihazları X-ışınları ile çalışırlar. Yeni devreye sokulmak istenen vücut tarayıcı cihazlar da X ışınları kullanacaklar.
Radyoaktif bir ışımanın vücuda olan zararı basit olarak yüksek enerjili ışığın hücre çekirdeğine zarar vermesi ve anne-babamızdan aldığımız ve çocuklarımıza aktaracağımız genetik mirasın bozulması şeklinde açıklanabilir. Çekirdeği bozulan hücre çoğu zaman ölür. Ölen hücre yenisiyle değiştirilir. Vücut töleransı da bu demektir. Ancak bazen onu hem yaşatacak, hem de bozacak şekilde değişimler gerçekleşir. Düşük ihtimaldir; ancak şans dahilindedir. Bu değişim, hücrenin çoğalma mekanizması ile ilgiliyse eğer, metabolik faaliyetlerini yerine getirmeyen, ancak sürekli çoğalan bir hücre tipi ortaya çıkar, ki buna da kanser diyoruz. Daha da kötüsü bozuk ama yaşayan hücre çekirdeğinin öteki döle aktarılması. Sizde ortaya çıkmayan bir anomali çocuğunuzda ortaya çıkacaktır; ki bu da radyoaktif zehirlenmenin ikincil derecedeki ciddi etkisi. Daha açık bir örnek vermek gerekirse: Bebeğinizin kolunun şekli, parmaklarının sayısı ile ilgili kodlarınız değişirse, sizin mevcut kolunuzda hiçbir problem olmamasına rağmen doğacak çocuğunuzun bir kolu olmayabilir, ya da parmaklarında sayı ve şekil bozuklukları olabilir.
Bunlar da hayatımıza bir nimet olarak giriş yapan radyoaktivitenin külfeti. Bu yüzden radyoaktivite, ciddiye alınması gereken ve korunma tedbirlerinin atlanmaması gereken bir nimet olduğunu akıllardan çıkarmamak gerek.
Radyasyondan korunma…. Havalimanı personeli güvende mi?
Radyoaktif ışın kaynağı olan maddeler ve cihazlar, radyoaktif ışınlar için “saydam” olmayan maddelerle uygun kalınlıkta kaplanarak yalıtılırlar. Atomik dizilimi en sık olan ve bu yolla radyoaktif ışın ve parçacıkların enerjisini en çok soğuran metal kurşundur. Bu sebeple radyoaktif maddeler genelde kurşun kaplarda taşınırlar. Havalimanlarındaki X-ray cihazlarının da tarama yaptığı hazne dışındaki yerleri kurşunla kaplıdır. Bagajlarımızın aralarından geçerek içeri girdiği dikey perdeler de kurşun virille kaplıdırlar. Yani bu yolla cihaz çevresindeki kişiler korunmuş olmaktadır.
Bu cihazlarla sürekli olarak çalışan kişiler boyunlarında dozimetre adı verilen bir cihaz taşımalıdırlar.
Şimdi hep birlikte şu aşağıdaki soruları soralım:
– Havalimanlarında kullanılan X-Ray cihazlarının kalibrasyonları ne sıklıkta yapılmaktadır?
– Bu cihazların gereğinden fazla X-Ray yaymalarına sebep olan bir arıza gerçekleştiği zaman bu nasıl tespit edilmektedir? (Tespit edilemiyorsa eğer perdelerdeki ve cihazdaki kurşunun kalınlığı yetersiz kaldığı için çevredeki kişiler mütemadiyen zehirlenmeye başlayacaktır.)
– Güvenlik personeli neden dozimetre takmamaktadır? Kendilerinin aldığı radyasyon neden dozimetre yardımıyla ölçülmemektedir? Eğer bir kaçak ya da sızıntı varsa bu nasıl tespit edilecektir?
– Personelde dozimetre olmasa bile, çevrede sızıntı olursa tespit edebilecek bir dozimetre var mıdır? Varsa bunun kalibrasyonları ne sıklıkta yapılmaktadır? Bununla ilgili geliştirilmiş bir prosedür var mıdır?
– DHMİ personeli bu konuda bilgilendirilmekte midir? Niçin DHMİ personeline DGR eğitimi verilmemektedir?
Eğer –bilhassa sızıntı ve arıza tespiti konusundakiler olmak üzere- bu soruların yanıtları yoksa çok ciddi bir sağlık ihmali sözkonusu demektir. Bu yazımı okuyan ilgililer bana yanıt verirlerse (tevfik.uyar@aviapart.com) bu yanıtları yine bu köşeden sizlerle paylaşacağım. Eğer söz konusu cihazlarla çalışan bir personelseniz lütfen amirlerinize bu soruları siz yöneltin. Zira sizin ve hatta doğmamış çocuklarınızın sağlığıyla bilgili bir konu ve önemli.
Vücut tarayıcılar yayılıyor
Şu sıralar vücut tarayıcıları konusu da alevlenmiş durumda.
Olayın sağlık yönü pek tartışılmıyor. Mahremiyet konusu şu an sağlıkla ilgili endişelerden daha önplanda gibi duruyor.
ABD’de de mahremiyet işgali en büyük endişe. En büyük soru işareti de bu alet ya da bilgisayarların bilgisayar korsanlarınca kullanılıp kullanılmayacağı. Bir anda X-Ray ile alınmış çıplak görüntülerinizi internette yayılmış olarak bulmanız işten bile olmayabilir.
Ancak T ışınları ile çalışabilecek cihazların henüz testleri tamamlanmadığından ve muhtemelen de X ışınları ile çalışan cihazlardan çok daha pahalı olduğundan, güvenlik konusuna saplantılı şekilde takmış olan ABD gibi ülkeler yolcuların sağlığını riske atıyor gibi görünüyor.
Yukarıdaki satırlarda yazdığımız sızıntı, kalibrasyon sorunları vb. problemlerle yolcu da yüzleşmek zorunda kalacak…
Bu arada herkese uyarım olsun:
Hastanelerdeki tomografi ve röntgen cihazlarının hepsi güvenlidir diye bir kaide yok. Her şeyden önce bir kısmının Çin’den geldiğini ve ucuz cihazlar olduğunu geçtiğimiz hafta öğrendim ve dehşete kapıldım. Hastanede tomografi ya da röntgen cihazına girmeden önce onay sertifikasını ve son kontrol tarihini mutlaka görmek isteyin. Arızalı bir tomografi cihazı tek seferde kanser yapabilecek kabiliyete maalesef sahiptir.
Yakınlarınızı da bu konuda mutlaka uyarın.
Herkese iyi ve sağlıklı haftalar.
Bir yanıt yazın