İnceleme: Girl Interrupted

04 Temmuz 2010
3 min read

Sevgili kuzenim Pınar Aslan’ın bana aylar önce önerdiği, ama “film izleyebilecek düzeye” yenice gelmemle birlikte henüz geçtiğimiz hafta izlediğim Girl Interrupted filmi için bir şeyler yazasım geldi.

Filmden çok mu etkilendim? Hayır. Filmi çok mu beğendim? O da hayır. Ancak filmin kötü olması “kötü bir film” olmasından kaynaklanmıyor.

İki ihtimal var:

1. Gerçek bir yaşam öyküsünden, hatta filmin başrolündeki Susanna Kaysen’in anılarından oluşan 1993 yılı en iyi satanları arasındaki kitaptan uyarlanmış olduğu için, Susanna Kaysen’in kendi Borderline’lığının farkındalığındaki düşüklük. Yani neyi Borderline Kişilik Bozukluğu’na (BKB) sahip olduğu için yaptığını vurgulayabilmesi önemliydi.

2. Belki kitapta bunlar vurgulanıyordu ama filmi beyaz perdeye aktaran James Mangold’un ilgili rahatsızlığı iyi araştırmaması böyle bir sonuç vermiş olabilir.

Kitabı okumadan bu tarz bir değerlendirme yapmam kesinlikle eksik bilgiye dayalı konuşmak olur; bu yüzden değerlendirme yapmak yerine bazı noktalara dikkat çekmek filmi izleyenlerle aynı tespitlere sahip olup olmadığımızı belirlemek açısından iyi olur. Benim dikkat çekmek istediğim noktalar şunlar:

– Susanna’nın bir gün önce bir an için Lisa’yı dudağından öpecek kadar ona sevgi ve minnet duymasına rağmen ertesi günkü davranışı sonrasında onu görmek istemeyecek kadar nefret etmesi tam olarak vurgulanamamış. BKB için rutin bir davranış olan “yüceltme/yerin dibine sokma” ikileminin bu filmde ön plana çıkması gerekiyordu.

– Kişilik bozukluğunun bir hastalık olarak görülmesi ve yatarak tedavi edilmeye çalışılması psikolojinin o dönemde ne kadar geri bir halde olduğunun göstergesi. Bugün kişilik bozuklukları hastalık kapsamında değil.

– Borderline Kişilik Bozukluğu, seks düşkünlüğüne değil, sonunu ve uygunluğunu düşünmeden cinsel arzuların serbest bırakılmasına ve tercihlerin dalgalanma gösterme ihtimaline neden olur. Filmde yanlış aktarılan noktalardan biriydi, ancak bunun filmin çekildiği yıllardaki klinik psikoloji kitaplarında bu şekilde tanımlanmış olma ihtimalini göz önünde bulundurmak gerek.

– Tobby’i sadece kendisini anlamadığı için apar topar yatakta bırakarak terketmesi BKB’den beklenen bir davranıştır. Benzer şekilde sıradaki görüşmede onunla o kısa süre içerisinde sevişecek kadar ona değer vermesi de yine BKB dalgalanmalarından. Ancak bana sorarsanız Tobby’nin onu Kanada’ya götürmek için gelmesi de BKB’ye uygun. Gelmişken yatırmak lazımdı :)

– Angelina Jolie’nin bu rolde bu kadar muhteşem rol yapabileceğini hiç düşünmezdim.

– Melvin’in BKB’nin genetik olabileceğini söylediğinde Susanna’nın annesinin kabullenemez bir şekilde ağlaması dikkatimi çekti. Ben Susanna olsam hayatta aileme dönmezdim, ancak dönemin şartları böyle bir düşünüşü ve cesareti kırıcı nitelikte olsa gerek.

– Ben filmin “Borderline Kişilik Bozukluğu”na sahip bir kızın anıları olduğunu duyduğumda filmin BKB’ye sahip kişilerdeki uç durumlar arasındaki yıpranışlarını iyi yansıtacağını düşünürdüm. Ancak yönetmenin odaklandığı anılar “hastane ortamını iyi yansıtmak” üzerine kurulu idi. Susanna’nın psikoz hatırlama nöbetlerinin o anki sahnelerle üstüste konması yönetmenin başarılı eylemleri arasındaydı.

Ben de iyi ve kapsamlı bir inceleme yazısı yazacağımı düşünürken yazacak hiçbir şey bulamayınca hayal kırıklığına uğradım şimdi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir