Havacılıkla, savunmayla, askeri teknolojilerle ilgiliyseniz memleket sohbetlerinin dönüp dolaşıp geleceği yerlerden birisi de yerli teknolojilerimizi üretip üretmediğimizdir.
Sabit bir espri vardır: “Ambargo yesek keşke… Ne zaman ambargo yemişsek her şeyimizi yapmışız.” diye.
Kimsenin aklına başarılı bir politika, kararlı bir Savunma Sanayii Müsteşarı gelmezdi. Türkiye’de başarılı politika ve bürokratlara az rastlanır. Hem zaten genelde Türkiye’de başarı cezalandırılır. Tarihte bunun yüzlerce örneği vardır; hala da yaşanmaktadır. Ancak son yıllarda Savunma Sanayii’ndeki istikrarlı ve kararlı yaklaşım, ilgililer için ümit kaynağı haline gelmiştir.
Zira 6 Ocak tarihinde gerçekleşen son Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısından çıkan sonuçlar, bir öncekinde olduğu gibi, tedarik ve geliştirme projeleriyle ilgili maddelerinin sonunda, yabancı firmalardan çok yerli firmalara yer vermiştir.
Şans Tanımak ve Güven
Daha önceki pek çok yazımızda, sanayileşmenin ön koşulları arasında en önemli yeri tutan kavramlardan birinin özgüven olduğunu söylemiştik.
Vakit, para ve diğer tip kaynakların kaybolmaması ve temkinli kullanılması açısından, önemli projelerde işi tecrübeli firmalara ihale etmenin rasyonel bir davranış olmadığı söylenemez. Ancak bu durumun sürekli haline gelmesi halinde, savunma sanayimizin tecrübe kazanmayarak, sürekli dış alımlara zemin oluşturulacağını düşünmemek de bir o kadar irrasyoneldir.
Dolayısıyla, belli bir nakit ve vakit kaybını göze alarak kendi savunma sanayiinize güvenmek ve şans tanımak elzemdir.
Mantıklı herhangi bir insanın düşününce doğru bulacağı gibi, öncelikle sivil sektörde başarıyla icra edilen projelerin askeri benzerlerini yerli firmalara yaptırarak savunma sanayii için kaynak yaratmak ve tecrübe kazanılmasına ön ayak olmak akla gelen en mantıklı çözümdür. Otokar, BMC, Onuk Tersaneleri vb. daha bir çok yerli firmanın savunma departmanlarını gerek kendileri, gerekse tecrübeli bir yabancı ortağın çözüm ya da iş ortağı olarak devreye girmesiyle kurarak, TSK ihtiyaçları kapsamında üretime başlaması bu çözüme örnektir.
Yeteri kadar tecrübe kazanıldıktan ve sektör için gerekli know-how yaratıldıktan sonra benzer ürünlerin yeni firmalara yaptırılarak, daha karmaşık ve yeni ürünlerin önceki işlerden tecrübe kazanmış yerli firmalara ihale edilmesi de ikinci aşamadır.
Görüldüğü kadarıyla SSM, bu işi sistematik bir şekilde ve başarıyla uygulamaktadır.
Bu hafta, Türkiye’nin mevcut ve tamamlanmış savunma projelerinin bir fotoğrafını çekmek amacıyla, gerçekleşen son Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısı sonuçlarına bir göz atalım:
SSM Ne Baykar’ı, Ne de Vestel’i Küstürdü
Bildiğiniz üzere Taktik İnsansız Hava Aracı cephesinde yarışan iki adet firmamız vardı: Kale-Baykar İHA Sistemleri ve Vestel Savunma. Her ikisi de özgün insansız hava aracı tasarımlarını gerçekleştirmiş, özgün yazılımları ile de operasyonel hale getirmişti. Zira kıyasıya yarışan bu iki firmanın ikisinin de çabalarının boşa gitmemesi için olacak ki SSM tarafından her ikisiyle de sözleşme görüşmelerine başlanmasına karar verildi. Görüşmeler kuvvetle muhtemel sipariş ile son bulacak.
Sinop’ta uzun bir test sürecinden geçen uçakların her ikisi de kendini ispatladı. İki uçak arasında görev konsepti açısından bir farklılık yok. Kale-Baykar’ınkinden farklı olarak, Vestel’e ait uçak katapult ile fırlatılıyor.
Her iki uçak da %100 Türk mühendislerinin el emeği ve göz nuru.
Amfibik Gemi’ye Türk Tersanesi
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ın ihtiyacı kapsamında tedarik edilecek iki adet Amfibik Gemi içinse Furtrans Holding’e ait Anadolu Deniz İnşaat Kızakları Tersanesi ve Alyans A.Ş. ortaklığı ile görüşülmeye karar verilmiştir.
Türk Denizciliği açısından önemli bir başarının daha ilk adımı olacak bu karar, daha önce Yonca Onuk, RMK vb. şirketlerle Deniz Savunma Sanayii’ne iyi bir giriş yapan Türk Gemi İnşaat Sektörü, Savunma Sanayii’ndeki paylarını giderek arttıracağı anlamına geliyor. Nacizane, ticari olarak sınırlarımızı çoktan aşmış olan gemi inşaat sanayiimizin savunma ürünlerindeki ihracat şansını, hava ve kara ürünlerinden daha fazla görüyorum.
ASELSAN ve HAVELSAN Tam Gaz Devam
35 mm. Oerlikon Hava Savunma Silah Sistemlerinin Modernizasyonu ve Parçacıklı Mühimmat İhtiyacını ise ASELSAN karşılayacakken, yeni tedarik edilen silahların Hava Kuvvetleri Bilgi Sistemi (HVBS) ile entegrasyonu görevi ise HAVELSAN’a ait olacak.
6 Yeni Proje için Düğmeye Basıldı
Tüm bu kararlarla birlikte altı yeni proje için de düğmeye basıldı. Bu projeler şöyle:
1. GÖKTÜRK-3 Keşif Gözetleme Uydu Sistemi
2. TSK KU BAND Uydu Muharebe Sistemi
3. Zırhlı Araç Mürettebatı Kompozit Başlığı
4. AHTAPOT – Ağ Yetenekli ve Çok Sensörlü Su Altı Keşif Sistemi
5. Hedef Uçak Tedariki (Y.N: Kuvvetle Muhtemel TAI’nin Turna’sı olacaktır)
6. Tek er tarafından kullanılan Orta Menzilli At-Unut Tipi Tanksavar Silahı
Sonuç:
Ortadoğu ülkeleriyle gelişen ilişkiler, savunma ürünlerimizin ihracatı için de önemli bir şans olma niteliğine kavuşmaktadır. Zira Türkiye Cumhuriyeti olarak Pakistan, Malezya, Gürcistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelere Savunma Sanayii ürünleri ihraç etmekteyiz. Benim beklentim gelişen ilişkiler çerçevesinde, ihracat yapılan ülkeler arasında daha fazlasının girebileceğidir, ancak aşılması gereken bazı Uluslararsı engellerin de bulunduğu dikkate alınmalıdır.
Savunma Sanayii’nde başarı sağlandıktan sonra yatay entegrasyonla sivil sektöre de geçiş hiç de zor değildir. TSK için uydu haberleşme sistemi üretebilecek bir ASELSAN’ın, keşif gözetleme uydu sistemi geliştiren TAI’nin, gelişen iletişim ihtiyaçları kapsamında ana firma ya da yan firmalar aracılığıyla kapsamlı bir sivil uydu projesini ele almaları artık zor olmayacaktır. Ya da bir kompozit kask ve başlık üreticisinin, kompozit malzemelerin kullanılabileceği herhangi bir sivil sektörde başarılı olamayacağını kimse söyleyemez.
Söylemekten ve desteklemekten bıkmayacağım Yerli Bölgesel Uçak projemizde yukarıda adı geçen ve tecrübe kazanan tüm firmaların yetişmiş mühendislerinin, bilgi birikiminin, yerleşik teknolojilerinin kullanılacağını zaten söylememe bile gerek yok.
Türk Savunma Sanayii hakettiği yeri bulmaya başlıyor.
Hakettiği yerin bile ötesine geçmesi dileğiyle.
İyi haftalar.
Tevfik Uyar
Bir yanıt yazın