A400M için perşembenin gelişi

yazar:

kategori:

Ne olacak bu A400M’in hali? Takım tutanlar kötü gidiş halinde takımları hakkında bu soruyu sorarlar. Biz de A400M’i tutuyoruz tabi. Avrupa’nın, bizim de ortağı olduğumuz, en büyük nakliye uçağı projesi.

Projenin sahibi Airbus Military. Airbus Military’nin ortaklarından birisi de TAI. Uçağın hem alıcısıyız, hem de gövde işinin %7’si anlaşma kapsamında Türkiye’ye yaptırılıyor. Diğer ofsetler kapsamında yabancı firmalardan iş alan Türk firmaları da var. Örneği Türk ofsetinden değil de, Fransız ofsetinden iş alan Türk firmaları var. O zaman bu oran daha da artıyor. Üretim haricindeki iş kalemlerinden Türk firmalarına gelen mühendislik işini saymıyorum bile.

Bildiğiniz üzere EADS yetkilileri geçtiğimiz hafta yaptıkları açıklamalarda mevcut koşullar altında projeye devam edemeyeceğini, ülkelerin ya daha az uçak teslimatını ya da daha fazla para ödemeyi kabul etmesi gerektiğini söyledi.

Bu açıklamanın şok etkisi yarattığını, çok mühim bir gelişme olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak değil.

Bu yeni bir şey değil ve söylem de yeni bir söylem değil.

Airbus CEO’su Thomas Enders, 29 Mart 2009’da Alman Der Spiegel’e verdiği demeçte “Bizim bu şartlar altında bu uçağı üretmemiz mümkün değil, bence bu kabusun sonunun gelmesi, sonu gelmeyen bir kabustan daha hayırlı olacaktır” demişti. Projenin devam etmesi için de şart koşmuştu: Türkiye dahil tüm A400M projesi ortak üyeleri ellerini taşın altına koyup uçağın turboprop motorunun (TP400-D6) ArGe rizikosuna bizzat dahil olmaları, yine aynı ülkelerin uçağın ArGe aşamasında finans akışına başlamaları, dolayısıyla ön ödeme yapmaları ve üçüncü şart olarak da A400M uçaklarından beklenilen performansın hemen ağlanamayacağını kabullenmeleri üzereydi.

Bu tarihlerde A400M’in iptali tehdidine karşı İngiltere C-17’ler ve C130J’ler üzerinde durmaya başlamıştı. Projenin ev sahibi olan Fransa, siparişlerden tamamen çekilmeyi –elbette ki ev sahibi olarak- düşünmese de indirime gitmeyi düşünüyordu ve A400M’i ikame edebilmek için Almanya’dan C160 kiralamak ya da Airbus’ın tanker çözümü A330’lar için kolları sıvamıştı.

Diğer ülkelerde bariz bir hazırlık gözlenmedi. Nisan ayının ortasında Janes Defence’e bir röportaj veren Savunma Sanayi Müsteşarımız Murad Bayar da, A400M’deki gecikmeyle ilgili soruya “Türkiye A400M projesinin gecikmesiyle bağlantılı olarak, bu konu üzerinde dursa da herhangi bir ara çözüm alternatifi söz konusu değildir.” şeklinde yanıt vermişti.

Haziran ayında parlementolarında A400M konusunu karara bağlamak için toplanan Fransa ve Almanya, henüz ilk uçuşunu yapmamış olan uçak için yine karar vermemişler, karar gününü 6 ay ertelemişlerdi (A400M’in ilk uçuşunu 2009 sonunda yapmak için acele etmesi tesadüf değildir).

İngiltere ise, geçtiğimiz ay bir adet daha C-17 siparişi vererek zaten 6 adet olan C-17 filosuna bir uçak daha ekledi.

Bariz olarak görülüyor ki; perşembenin gelişin çarşambadan belli idi.
Tüm bu bilgiler ışığında Mart’tan beri suskunluğunu koruyan Airbus cephesi, yeniden konuşmak için ilk uçuşu mu bekledi?

Muhtemel Senaryolar

Herhalde Airbus cephesinin yeni şartlarında en çok İngiltere sevinecektir. Alternatif planını devreye sokan İngiltere, ortaklıktan çekilmeye en hevesli ortak idi. Şu durumda daha fazla para vermesini naçizane zaten hiç beklemiyorum, az uçak almayı da bir ihtimal kabul edecek olsa bile, fırsat verilirse tüm siparişlerini iptal edecektir. Ya da çekilmeme kozunu eline alarak daha az uçağı eskisinden daha pahalıya ama ortalamadan daha ucuza almayı kabul edebilir.

Yine naçizane fikrime göre projenin iptalinden yana olmayan ve etkili miktarlarda siparişte bulunan Almanya, Fransa ve Türkiye projenin iptalini istememektedir ancak projenin maliyeti konusunda, bilhassa Fransa’da ve Almanya’da muhaliflerin sesini yükselteceğinden bahsedilebilir. Türkiye’de bu tarz askeri alımlarda siyasi muhalefetlerin pek bir rolü bulunmadığından ve proje, mevcut hükümetten daha eski köklere dayandığından, siyasi gerginlik ihtimal dışıdır.

Öte yandan Airbus’ın mevcut tesisleriyle ikinci vatanı haline gelen İspanya’nın projenin devamı konusunda olumsuz görüş bildirmeyeceği yine tahminlerim arasındadır.

Projeyi az sayıdaki ihtiyaçlarından dolayı kolaylıkla başka bir uçak ile ikame edebilecek Belçika ve Lüksemburg’un yaklaşımı çok etkili olmayacaktır. Malezya ise dış alıcı olarak proje maliyetlerinden zaten sorumlu değildir.

En muhtemel senaryo, İngiltere’nin çekileceği, diğer ülkelerin fiyatlarda makul bir artış üzerine anlaşacağıdır. Almanya’nın ve Fransa’nın fiyattaki artışa karşın, masraflarını sabit tutmak amacıyla siparişlerinde bir miktar düşüş isteyeceği de beklentiler arasındadır.

Konu Dışı: X ile T’yi karıştırmayın…

Gazetecilik Google’ı kullanan herkesin yapacağı bir meslek değil. Bir bilene sormak esastır. Muhabirler, elbette ki her şeyi bilmesi beklenen kişiler değillerdir; ki başarılı gazeteciler “daha çok bilen” değil, “bilgiye daha çok ulaşan” ve hatta “onun doğruluğunu daha çok teyit eden” dir.

Kanal D haberin haftasonu yaptığı haberde havalimanlarında insanı çıplak gösteren X-ray cihazlarının daha çok kanser yapacağı söyleniyor.

Birincisi, insanı çıplakmışçasına gösteren ışınkar X ışınları değil, T ışınlarıdır. Hava limanlarında yeni kullanılmaya başlayan bu cihazlar da T ışınlarıyla çalışıyor.

İkincisi ise, elektromagnetik spektrumda X ışınından daha az enerji düzeyinde yer alan T ışınları, kesinlikle ve kesinlikle X ışınından daha az kanserojendir. Derinizi aşan, kemiklerinize kadar nüfus eden X ışını nerede, sadece üzerinizdeki kıyafet tabakasını aşan T ışınları nerede…

Kanal D haber bu haberi kendisi mi yapmıştır, ajanstan mı almıştır bilemem. Ajanslardan aldıysa ya da yabancı ajanslardan doğrudan çevirdiyse, lafım yok.

Ama ne olursa olsun “yetkin gazetecilik” diye bir kavrama inanıyor ve bu mesleği, halka bilgi sunmak adına yapılan kutsal bir meslek olarak görüyorsak, sırf haber yapmak için haber yapılmaz. Yapılacaksa da, bir bileni arayın sorun. Ayıp değil ki…

Tevfik Uyar


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir