Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO)’nun; altında bu örgüte üye her ülkenin imzası bulunduğu, ülkelerin birbirine uçuşlarıyla ilgili düzenlemeleri ihtiva eden Chicago anlaşmasına göre ülkeler kendi hava sahasını kontrol etme hakkına sahiptir. Kendi hava sahası üzerindeki uçuşları da kendisinde saklı olan bu hak doğrultusunda kontrol eder.
Havacılık sektörel, hukukî, askerî, mühendislik ya da hangi husus olursa olsun, o hususla ilgili muadillerinden ayrılan bir kavram olarak daima karşımıza gelir. Özel bir ağırlığı, kendine ait disiplini, taviz vermeyen otoriter yapısı bulunur. Bilinen her şey katı ve kat’î kurallara bağlıdır. Delmek ne mümkün…
Fakat Uluslararası anlaşmalar, katı ve kat’î kurallarla döşenmiştir döşenmesine de;
Bir çok uluslararası hukuk tabanlı sıkıntılar da bu katılığın içerisinde donup kalmış anlamsız ya da anlamlı sınırlamalar ya da politikalardan doğmaktadır.
Türkiye’nin Yunan uçakları tarafından sürekli engelleme manevralarıyla karşılaşmasından tutun, KKTC doğrudan uçuşlarınının uluslararası hukukî imkansızlığına kadar, havada karşılaştığımız bir çok sıkıntı uluslararası anlaşmalardan kaynaklanmaktadır.
Doğrudan uçuş nedir, ne değildir?
Ya niçin Rumlar rahatsızlık duymakta, itiraz etmektedir?
Uluslararası çözümü nedir?
Merak edenlerle birlikte bu soruların yanıtlarına hep birlikte bakalım.
Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO)’nun; altında bu örgüte üye her ülkenin imzası bulunduğu, ülkelerin birbirine uçuşlarıyla ilgili düzenlemeleri ihtiva eden Chicago anlaşmasına göre ülkeler kendi hava sahasını kontrol etme hakkına sahiptir. Kendi hava sahası üzerindeki uçuşları da kendisinde saklı olan bu hak doğrultusunda kontrol eder.
O ülkeye gerçekleştirilecek bir doğrudan uçuşun geçerli olabilmesi ya da yapılabilmesi yine o ülkenin kendisinde saklı tuttuğu haklara dayanarak o ülkenin iznine tabidir.
Chicago anlaşmasının altında KKTC imzası olmadığından ve KKTC hava sahasını temsilen Rum hükümetinin kalemi o belge üzerine kaydığından KKTC’ye gerçekleştirilecek doğrudan uçuşlarla Rum Hükumeti de doğrudan ilgilidir. Rum Hükumeti, Kuzey Kıbrıs’taki Havaalanlarını yasadışı giriş ve çıkış noktaları olarak tanımlamaktadır. KKTC’ye üçüncü bir ülkeden uçuş yapılabilmesi ya da havalimanları aracılığıyla ticari mal girişi yapılabilmesi için uçağın ya da beraberine taşıdığı malların muhakkak önce Türkiye’ye giriş yapması gerekmektedir.
Yani hukuken KKTC’ye, onu tanımayan üçüncü bir ülkeden doğrudan uçuş yapmak imkansızdır. Hatırlayınız ki bundan bir süre önce İngiltere Başbakanı Tony Blair’in söylemi ise sadece bir umuttan ibaretti ve bir müddet sonra da açıklamalar hukuki imkansızlıklar gerekçesi ve özrüyle geri alındı.
Bugün herhangi bir üçüncü ülkenin doğrudan uçuş yapıyor olması KKTC’yi filen tanınıyor duruma soksa da bu doğrudan uçuşu gerçekleştirecek ülke, o ülkeye ait firma vb. sivil havacılık otoritelerinin yaptırımıyla karşılaşmayı göze alabilecekler mi tartışılır.
Azerbaycan’ın bundan iki yıl önce gerçekleştirdiği doğrdudan uçuşa gelince;
Uçuştan hemen sonra meydana gelen hukuksuzluk gerekçesine dayalı Rum baskısı sonuç vermiştir. Zira Azerbaycan çeşitli siyasi gerekçelerle KKTC’ye diğer alanlarda verdiği sözleri de unutmuş, hatta inkar yoluna gitmiş, Rumların şikayet ve bağırtılarını Türk medyasının abartısına yormuştur.
Bugün Kırgızistan ve KKTC arasındaki doğrudan uçuş da aynı problemi yaratacaktır; ve önüne geçilmesi mümkün değildir. Ancak; doğrudan uçuş kararlarının KKTC’ye uygulanan izolasyonların Annan Planı sonrasında kaldırılma sözlerini hatırlatıcı nitelik taşıdığı da unutulmamalıdır. En azından meseleyi yeniden gündeme en kritik şekilde taşımanın bir yolu da dost bir ülkenin doğrudan uçuş hazırlığı içerisinde olması gibi görünüyor.
Kosova’ya bağımsızlığın vaat edildiği şu sıralarda birilerinin AB’ye ve diğerlerine KKTC’yi de hatırlatması şiddetle gereklidir.
Bir yanıt yazın