Krizin her alandaki etkisi elbette farklı.
Zira havacılık sektörünü resesyondan daha çok, yakıt krizi vurmuştu. Petrol fiyatlarının normalleşmesiyle birlikte havacılık sektörünün de kendini toparlaması beklentileri hala sürüyor…
IATA’nın ikinci çeyrek raporundan önceki aylık sunumları iyimserliğe işaret ediyordu ancak toplamda 2 milyar doların havacılık sektöründen uçup gitmesi –ki bunun yoğun sezonun ilk çeyreğinde gerçekleşmesi- hala önemli sıkıntıların olduğuna işaret ediyor.
Ancak diğer taraftan, first class ve all-business uçuşlarında talep artışı sürüyor.
O halde buna çelişki denmez de ne denir?
Yıl 2007. Kriz öncesinde havacılığın gerçeküstü şişmesi, ABD’li MAXjet’i yeni bir konsept geliştirmeye zorladı: Transatlantik rotalarda “all-business”, yani tamamı business class koltuklardan oluşan jet yolculukları. Hemen ardından bir kaç ABD’li havayolu firması daha –Eos ve Silverjet- benzer konsept ile ABD’den Avrupa’ya ve Avrupa’dan ABD’ye tamamı iş sınıfı koltuklarla yolculuk yapmaya başladı. Lufthansa Business Jet Service (Boston ve Münih arasında haftada 6 sefer), L’Avion ve British Airways de aynı konseptte hizmet veren Avrupalı muadilleri oldu.
Yakıt krizinin patlak vermesiyle beraber yukarıda saydığımız ABD’li firmaların tamamı patladı. Uçuşlarının büyük bir kısmını All-business’a geçiren bu firmalar, artan yakıt fiyatıyla beraber artış gösteren bilet fiyatlarına müşteri bulamadılar.
Yıl 2009. Yakıt fiyatları epey normalleşti. Resesyon krizinin etkileri hala sürüyor. Yine yukarıda bahsettiğimiz gibi IATA’nın verdiği haberler pek iç açıcı değil.
Ancak geçtiğimiz hafta British Airways, tamamı iş sınıfı (bu terimi türkçe kullanalım artık, değil mi: business class) koltukla döşenmiş iki adet A318’ini teslim aldı. Bu A318’ler Ekim ortasından itibaren günde iki defa Londra – New York JFK seferleri gerçekleştirecek. Daha önce 767’lerini 2-2-2’lik düzende tamamı iş sınıfı olarak uçuran BA Airways’in iki adet daha bu amaçla uçak sipariş etmesinin gösterdiği şey talebin yoğun olmasından başkası değil.
Kısa bir süre önce First Class uygulaması başlatan THY’yi de unutmayın. Lüksünden feragat etmek isteyemen yolcu profilinin ihtiyaçarını karşılamaya yönelik bir atılımdı. Görünen o ki göle çalınan maya da tutmuş…
O halde, bir yandan havacılık sektörü krizle boğuşurken, nasıl oluyor da havayolu firmaları, lüks servislerini arttırabiliyor?
Derinleşen uçurum…
Hepimizin bildiği önemli bir gerçek var:
Dünya’daki yoksul ve zenginler arasındaki uçurumun giderek büyüdüğü. İstatistiksel ve doğal bir gerçek olarak “orta halli” kavramı da ikiye bölünüyor.
Yani skala büyüdükçe ayrışmalar başlıyor…
Seyahatlerinde havayolunu tercih eden yolcu profili de buna göre değişiyor tabi. Yoksullar hiç kullanmıyor. Orta çizginin altındaki orta halliler mecbur oldukça –ve kimi zaman otobüsler uçaktan pahalı bir haldeyse-. Orta çizginin üstündeki ortahalliler biraz daha fazla kullanıyor, ancak genelde yurtdışı seyahatlerde bulunmuyorlar. Dolayısıyla havacılığın zaten “dış hat” kısmının hala zenginlerin tekelinde olduğunu söyleyebiliriz. Bir de hazır bu yolculuğu gerçekleştirirken, lüksünden feragat etmek istemeyenler var. Londra ile New York arasında sık uçanların belli bir gelir skalasının altında olduğunu zaten söyleyemeyiz. Söylesek bile o kimsenin “belli bir ciro” üstündeki şirketlerin personeli olduğunu iddia edebiliriz.
Zengin ve yoksul arasındaki bu uçurumun giderek büyümesi ve skalanın genişlemesi aslında bir fırsat kapısı yaratmış oluyor.
British Airways’i ele alırsak: A318’ler 32 koltuklu olduğuna göre uçağın aynı kârı gerçekleştirebilmesi için bilet fiyatlarını yaklaşık 3 ya da 4 kat arttırması gerektiğine göre…
Varın siz düşünün uçurum ne kadar büyümüş ve derinleşmiş…
Havacılığın yeni yönü…
Bu servislerin özellikle Londra ve ABD hattı arasındaki uçuşlarda olduğu düşünülürse, uluslararası para trafiğinin üzerinde yer almasını tesadüf olarak karşılayamayız.
Kriz öncesinde Low Cost Carriers dediğimiz düşük ücretli taşıyıcılar meşhurdu. Kriz neredeyse yarısını bir kenara attı. Diğer yarısını ise alışkanlıklarından vazgeçirdi.
Dikkat ederseniz kriz sonrasında krize karşı farklı uygulamalar getirildi. Biletinizin çok ucuza gelebilmesi için bir koltuktan farklı olmamalısınız. Tuvalete bile giderseniz, ilave ücret ödeyebilirsiniz.
O zaman uçurumun aralığının artmasıyla beraber müşteri profili de ikiye ayrıldı: Ya “koltuk”lar, ya da zenginler… Ancak büyükler her profile hizmet verebiliyorlar. Bunların büyük bir kısmını da bayrak taşıyıcı havayolu firmaları oluşturuyor.
Sonuç itibariyle yeni kurulacak bir havayolu firmasının her profile hizmet vermek için kurulmasını bekleyemeyiz:
Ya lüküsçü olacaklar,
Ya da koltukçu…
Kriz bitmedikçe de, bu döngü değişmeyecek.
Bir yanıt yazın