Belki havacılık medyası olarak uçakların bizzat içinde yer almadığı sektör alanlarını havacılık sektörü dışında görmek gibi bir “imgelem” hatasına zaman zaman düştüğümüz olur. Ancak havaalanı işletmeciliği de başlı başına bir branş, hatta bir sektördür ve hatta kar marjı, ticaret hacmi ve istihdam açısından sektörün belkemiği olan “yolcu taşımacılığı” kadar önemli ve hacimlidir.
Havacılığın uçuşa dayalı hizmetlerinin aksamadan ilerlemesi için daha geniş kapsamlı bir hizmet ağının içerisinde yer alması ve onunla entegre olabilmesi şarttır. İşte bu geniş ağ havaalanı işletmesinden oluşmaktadır. Dolayısıyla –ki devlerin mücadelesinin yaşandığı önemli bir alandır-, havaalanı işletmeciliğindeki yenilikçi yaklaşımlar, havacılığın ilerlemesi açısından en az uçak teknolojileri kadar önemlidir.
Burada havaalanı işletmeciliğinden bahsederken sadece bir havalimanını işletmekten ziyade, onun tüm yer hizmetleri ve uçuş hizmetleri ile entegre hale getirme imkan ve çalışmalarını da kapsadığını da belirtmem gerek ki, kavramsal bir hataya düşmüş olmayayım.
Velhasıl, bu hafta bu konuda yapmış olduğum araştırmalar ve yurtdışında gerçekleşen olaylarla ilgili fikirlerimi ve edindiğim bilgileri sizlere sunmak istiyorum:
Kendi enerjini kendin üret…
Havalimanları 24 saat etkin çalıştığından ciddi şekilde elektrik sarfiyatına sebep olur ve işletme giderleri içerisinde enerji sarfiyatı önemli bir gider kalemidir. Her ne kadar kiralanmış alanlardaki enerji sarfiyatı kiracıya ait olsa da, alt yapı ve sistem maliyeti de dolayısıyla önemli miktarlardadır.
Örneğin geçtiğimiz günlerde, yerli firmamız ANEL Grup, Libya’daki Tripoli havalimanının elektrik ve mekanik sistemleri ihalesini kazandı. Sözleşmenin bedeli ise 126,5 milyon dolar. 22 aylık projenin ilave işlerle toplam bedelinin 250 milyon ABD dolarına çıkması bekleniyor. (Bu arada yerli firmamız ANEL Grup’u da kutlamak gerek.)
Havaalanlarındaki elektrik altyapısı ve enerji harcamalarının bu kadar büyük olduğu göz önünde bulundurulursa, açık ve düz büyük arazilere sahip büyük havalimanlarının bu imkanı kullanarak kendi enerjisini kendi üretmesi mümkün ve ekonomik olabilir. Şu an özellikle ABD’de olmak üzere uluslararası arenada bu fikir oldukça fazlasıyla konuşuluyor. Hatta ABD’nin Atlantic City havalimanı, kendi enerjisini üretmek için harekete geçmiş durumda.
Küresel ısınma ve yenilenemez kaynakların tükenme ve pahalanması karşısında mantıklı bir yol olarak güneş ve rüzgar enerjisinden faydalanma girişimlerinin havaalanı işletmeciliği üzerine uygulanmış şekli olan bu modelle birlikte Atlantic City havalimanının enerji harcamalarından %44 tasarruf hedefleniyor.
60 milyon dolara kurulan sistem bazı açık alanlara rüzgar türbinleri ve güneş panelleri yerleştirilmesinin yanısıra: Alt ve ekspress geçitlere araçların yarattığı rüzgarla dönecek küçük türbinler de içeriyor. Havalimanı dahilinde kullanılan araçların hibrit hale getirilmesi ve yakıt olarak da biyodizelin kullanılmaya başlanması planlar arasında.
Sözkonusu sitemin bizim havalimanlarımıza kurulması da zor değil. Güneş panellerinin ve rüzgar türbinlerinin düz çatılara da kurulabilmesi gibi bir avantaj olduğundan ek bir alan gerekmiyor. Üstelik bu tarz sistemleri kurabilmeye yetkin ve muktedir yerli firmalarımız da var, ki az önce ismini telaffuz ettiğim ANEL Taahüt Grubu da bu tarz yerli firmalara çok iyi bir örnektir.
Teknoloji ile “vakit tasarrufu”
Diğer yandan check-in standlarını mobil hale getirmek ve hatta havalimanındaki vakit kaybını azaltmanın yanısıra check-in işlemini kolaylaştıracak bir gelişme daha mevcut. Aslında bu fikrin sahibi bir havaalanı işletmecisi değil: Adını her zaman tasarruf sağlayan cin fikirlerle duyduğumuz Easyjet.
Önümüzdeki ay tanıtılacak olan sistem, mobil el cihazlarıyla check-in yapma imkanı tanıyacak. Boarding için gerekli geçiş biletini basmaya ve veritabanına ulaşmaya yetkin olan bu cihazlar ile bagajsız yolcular için sıraya girme zorunluluğu ortadan kaldırılmış olacak ve bu sayede check-in standlarının sayısı da azalabilecek.
Yine adını radikal uygulamalarla duyduğumuz Ryanair de geri kalmıyor ve o da önümüzdeki aydan itibaren check-in standlarını kaldırıp, yolcularını check-in’lerini çevrimiçi, yani illa ki internetten yapmaya zorlamaya hazırlanıyor. İstihdam açısından fazlasıyla bencil ve ekonomik olarak düşünülebilecek ve yolcular için de sıkıntı yaratabilecek bu yöntem yerine Easyjet’in çözümü daha uygun ve yolcu dostu görünüyor.
Easyjet’in çözümü kendine has ancak havaalanı içerisinde tek bir sisteme bağlı mobil check-in standları oluşturma fikri, yenilikçi ve ekonomik bir fikir.
Sonuç: Enerji, vakit ve “çevre” tasarrufu
Sonuç itibariyle havacılığın gerek ticari hacmi, gerekse istihdam ve katma değer açısından geniş bir alanını işgal eden havaalanı işletmeciliği de yenilikçi uygulamalarla daha karlı ve daha hızlı hale getirilirken, özellikle enerji uygulamalarıyla yeni çağın gerek ve ihtiyaçlarına daha uygun hale getirilebilir.
Bazı yöntemlerle hem yolcuların işi kolaylaştırılabilirken hem de işletme maliyetleri de düşürülebiliyor.
Esenlikler.
Bir yanıt yazın