Havacılığın ulaştığı emniyet seviyesine rağmen halen felaket düzeyinde kazalar gerçekleşebiliyor.
Geçtiğimiz hafta gerçekleşen Air France kazası buna örnek. Enkaz bulunamıyor, bulunsa bile bulunulan konumdaki su derinliği sebebiyle belki enkaz tamamıyle çıkarılamayabilir. Oldukça ağır ve yoğun materyallerle kaplanmış kara kutular ise muhtemelen okyanus dibinde. Benzer şekilde onlar da çıkarılması muhtemel olmayan ekipman arasında yer alıyor.
Bir çok kazada olduğunun aksine bu kazada spekülatif hiçbir şey üretilmedi. Kimse herhangi bir tahminde bulunmaya çalışmadı. Elbette… Düşüş sebebi üzerine tahminler her zaman olacak; ancak kimsenin kesin bir iddiası yok. Olabilecek bir kaç şey var zaten; ancak bunların hiçbir kanıtı mevcut değil.
Muhtemelen bu defa kanıtlardan olaya değil, ancak kanıtsızlıktan olaya gidilerek farklı bir yol tutulacak; ancak tartışmanın hiçbir anlamı olmayacak.
Belki de bu yüzden tahmin etme konusundaki yarış bu defa sönük kaldı. Ne haklılık, ne de haksızlık ispatlanabilecek gibi görünmüyor.
Bu kazanın sebepleri hakkında hiçbir şey söylenemeyeceği için ben de sebepler hususunda çok fazla konuşmayacağım. Ancak bu kazayla birlikte kazaları algılayış biçimimize genel olarak değinmek istiyorum.
Kaza algımız
Dünya’nın hiçbir yerinde, hiçbir olayda –çatışma haberlerinde bile- bu kadar ölü sayısından bahsedildiğinde uçak kazalarında olduğu kadar ilgi uyanmıyor.
Kuvvetle muhtemel, bunun sebebi, başımıza geleceğine ihtimal vermediğimiz konulardaki empati –eşduyum- beceriksizliğimizdir. Kimse genel anlamda bir çatışma fobisinden bahsedemez. Böyle bir fobiye sahip olabilmek için direk ya da dolaylı olarak bir travmatik etkiye, ya da atlatmışlığa ihtiyacımız olabilir; ancak hepimiz hayatta en az bir defa uçuş korkusu yaşamış olabiliriz. Ya da uçakla seyahat, hepimizin bir gün kullanmak zorunda olduğu bir imkan olabilir.
Psikologlar uçuş fobisinin kaynağı olarak genelde “olumsuz şartlanma”yı gösteriyor. Yani uçağa binildiğinde olumsuz bir şey gerçekleşeceği fikrine inanmak, hatta şartlanmak. Ve yine bilim adamları bunun sebebi olarak milyonlarca gerçekleşen başarılı uçuşlar basında –elbette- yer bulmamasını ama uçak kazalarının son dakika haberleri olarak geçilmesi, uzun uzadıya yorumlar yapılması, çok az sayıda da olsa tek seferde çok fazla insanın canına mal olmasını gösteriyor.
Dolayısıyla, uçak kazaları insanlarda travmatik etki yaratabilecek kadar etkili haberler. Şu halde herkes iyi kötü, bir uçak kazası üzerinde düşünme eylemine geçebiliyor. Bu da küresel bir ilgi anlamına geliyor. Küresel ilgi, birlikte düşünüşü beraberinde getiriyor.
Air France kazasının olduğu gün muhtemelen, dünya üzerinde basının ulaşabildiği tüm iletişilebilir alanlardaki insanlar bir şekilde bu olumsuz habere maruz kalıyorlar. Şu noktada, uyanan küresel ilgi, küresel bir empatiyi de beraberinde getiriyor.
Beni kazalardan sonra TV’lerde görenler vardır. Başta Airport TV olmak üzere, Kanal 24, Show TV, Kanal D… Zaman zaman çeşitli kazalar hakkında yorumlarda bulundum. Bir ihtimal ben de bu travmalara katkıda bulundum. Aslında katkıda bulunmayı inanın istemem; ancak bilgisi olmayan insanların bilgi kirliliği yaratması yerine en azından doğruya yakın tahminler sunabilmek faydalı bir icraat diye düşünüyorum. Bu sebeple spekülatif şeyleri daima çürütmeye çalıştım. Spekülasyonlar ve komplo teorileri, akıl bulandırırlar. İspatlanamayacak her iddia, gerçekleri çorbaya döndürür.
Algıda “Abartıcılık”
Her şeyden önce, aklıma gelen ilk spekülasyon türü, hemen hemen her kazada suikast ya da komplo izleri aranmasıdır.
Gerçekten olmuş ya da olmamış olabilir. Tarih, uçaklar aracılığıyla işlenen suikastlere tanıklık etmiştir. Ya da suikast düzenleyeceğini düşündüğümüz dünyayı şekillendirici güçler, bir uçağa müdahele edebilecek güce ve kabiliyete erişmiş de olabilirler. Ancak, birlikte basit bir mantık yürütürsek spekülasyondan eser kalmayacaktır.
Uçaklar, otomobil ya da otobüsler gibi, herkesin ama herkesin kullandığı araçlar değildir. Özellikle uluslararası uçuşlar için bu böyledir.
Uluslararası seyahat ediyorsanız, ya ticaretinizin boyutları sınırları aşmıştır, ya bilimsel, sanatsal bir faaliyette bulunuyorsunuzdur, ya da yurtdışında tatil yapacak kadar ekonomik güce sahipsinizdir. Bunun yanısıra büyük ya da küçük, herhangi bir şirketin üst düzey yöneticisi, önemli bir işle meşgul çalışanı, ya da en az bir kurumun ya da firmanın sırlarını taşıyor da olabilirsiniz. Gurbetçi olma ihtimaliniz belli zamanlar ve belli rotalar hariç düşüktür.
Şu halde yukarıdaki şartlardan birine sahipseniz siz önemli birisinizdir. Her uçakta en az bir adet önemli adam denecek düzeyde tüccar, siyasetçi, bilim adamı, sanatçı, fikir adamı vb. olma ihtimali neredeyse %100’dür. 120’den fazla yolcu içerisinde muhakkak bir adet bu insanlardan bulunacaktır.
O halde düşen ya da düşmeyen her uçakta en az bir önemli adam bulunur ve kazaya uğrayan uçak hakkında suikaste yönelik komplolar üretebilmek her zaman mümkündür. Bugüne dek de suikast olduğu iddia edilen hiçbir uçak kazası gerçekten de bu yönde ispata sahip olamamıştır. Muhtemelen uçağı düşürebilecek kuvvetteki güçler, suikast iddialarını ortadan kaldırabilecek güce de sahiptirler.
O halde komplo teorileri ispatlanmamaya ve sadece kafa karıştırmaya mahkumdur.
Ya da Bermuda Şeytan Üçgeni…
Bermuda şeytan üçgeni, benim de çocukken epey ilgi duyduğum, ancak zamanla ilgimi kaybettiğim meselelerden birisi. Yine bu kazada da dile gelmiş bir konu. İşin gemicilik yönünü pek bilmiyorum; ancak havacılıktan pek de farklı olacağını düşünmüyorum.
Bir düşünün…
Transatlantik uçuşların neredeyse yarısı atlas okyanusu üzerinde gerçekleşiyor. Üstelik okyanus üzerinde bir arıza meydana geldiğinde, kullanılabilecek bir alternatif meydan yok. 11 saatlik bir yolculukta arıza meydana gelme olasılığı, 1 saattekinden kapa hesapla 11 kat fazladır. (Tabi burada iniş ve kalkış sırasındaki gerçek kaza oranlarını hesaba katarak, gerçek bir hesap yapılabilir. Ancak şimdilik gerek yok.)
Şu halde, arada bir Atlas okyanusu üzerinde kaza gerçekleşmesi tesadüfî de olabilir.
Çok mantıklı, matematiksel bir insan değilim. Materyalist hiç değilim.
Ancak spekülatif haberler –ben de dahil- insanlara uçuş fobisi aşılayabiliyor.
Aynı kullanım ömrüne sahip bütün uçakların ortalama kaza oranları aynı olmasına rağmen, her kazada o uçak tipi daha çok kaza yapıyormuş gibi gelir.
Bu da bir algı yanılgısı mesela…
Gerçeklere dönmekte fayda var…
Tevfik Uyar
07.06.2009
Bir yanıt yazın