Şu an hamamda gibiyim. Tek eksiğim peştamal…
Hamamda en azından bunalınca soğuk suyu sürekli üzerinden boca eder, bir nebze olsun rahatlarsın. Kıyafetlerinle oturduğun bir bahçede onu da yapamıyorsun. Ümidin akşam olması oluyor: Akşam olsun, güneş insin. Hatta şu sıralar patlayıveren yağmurlardan var ya, o yağmurlardan gelsin. Yeri, göğü, çatıyı, denizi yıkasın…
Çevreci olmayan insan değildir artık benim gözümde. Dolayısıyla ormanları tahrip eden, betonlaştıran, dereleri kurutan zihniyete onay veren herkes de acı geleceğin sorumlusudur. Sığınacağım gölgeyi yaratan ağacı, ağzımı dayayıp su içeceğim pınarı, içine girip serinleyeceğim denizi, üzerine uzanıp dinleneceğim çayırı yok eden alçaktır. Benim, çocuğumun, torunumun, eşimin, dostumun, komşumun sağlığından salimliğinden çalan hırsızdır. Sıhhatlerimizi banknotlara dönüştüren ya da dönüştürenlere onay verenler birer sorumsuzluk makinesidirler.
Ve bilmezler ki bu piramidin üzerinde oturanlar, açlıktan ve yokluktan en son ölenler olma imtiyazını elde ederler sadece. Uzun vadede herkese vurur bu pervasız gidiş… Gölge azaldı mı, yiyecek bozuldu mu, su tükendi mi milletin isyanı hamasî söylemlerle bastırılmaz. Ki Ramazan ayında iftar ederken pek çok kez de söylersiniz: “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” diye.
O gün geldi mi inşaatlar da kimseyi kurtarmaz paşam: Beton yenmez, beton semirtmez, betonun kimseye hayrı olmayacak. Ana sütlerinden ağır metaller akarken az engelli doğan çocuklarımıza bayram edecek, iki kola iki bacağa sevineceğiz. İzole evlerine temiz hava merkezlerinden hava bastırıp suyu özel filtrelerden geçirenler utanmayacaklar.
Bugün utanmayanlar, o zaman da utanmaz. Utanmak herkese verilmemiş bir meleke.
Şimdilik peştamal dağıtabiliriz herkese.
Bir yanıt yazın