Çok değil, yaşı yirminin üzerinde olan herkes bilir ki, eskiden her şey bu kadar kolay değildi ve teknoloji çok hızlı ilerledi…
Teknolojinin hayatımıza çok şey kattığı yadsınamaz. Hele ki şu ceplerimizdeki aletler yaşam tarzlarımızı epey değiştirdi. Bu kadar çok işlevi bir arada barındırmaları harikulade ve şaşırtıcı. Hatta öyle ki, iPhone ilk çıktığında da espri konusu olmuş, ABD ve İngiltere’de bizdeki “Olacak o kadar” benzeri programlar duş telefonu olarak kullanılmaktan, sırtı kaşımaya kadar pek çok işlevi barındıran iPhone skeçleri oynamışlardı.
Teknolojinin getirdiklerinin yanında götürdükleri de var… İyiler ve kötüler saatlerce tartışılabilir, haklarında sayfalarca, ciltlerce de yazılabilir… Ama bu yazıda bunu tartışmayı amaçlamıyoruz, bu yazıda “zurnanın zırt dediği” yeri göstermeyi amaçlıyoruz:
Dün Sabah Gazetesi’nde bir haber çıktı. Haber oldukça kısa. Diyor ki:
Katar Havayolları’nın jet-lag’i önleyen Boing 787 Dreamliner uçağı Londra’ya indi. Uçakta zaman dilimleri geçilirken insan vücudunun değişime adapte olamama durumunu önleyen teknoloji bulunduğu belirtildi. Doğa dostu uçakta azaltılmış emisyon, daha az kabin sesi ve daha temiz kabin havası sunulduğu kaydedildi. Tavanı diğer uçaklardan daha yüksek olan 787’nin pencereleri de daha geniş.
Yok artık… Uçakta zaman dilimleri geçirilirken insan vücudunun değişime adapte olamama durumunu önleyen teknoloji…
İnsanın gözünün önüne bilimkurgu romanlarından çıkma şeyler geliyor:
İçeride bir uzay-zaman bükücü var, uzay zamanı hızlandırıyor, bu sayede vücut saati tüm yolculuğu on dakika sürmüş gibi algılattırıyor, ve böylece jet-lag’e uğramıyoruz… Bu mudur?
Yoksa içeride insanların bağlandıkları modüller var ve bu modüller insanın kendi vücut saatine has olmak üzere, düzenleyici hormonlar ya da ilaçlar mı zerkediyor?
Olanı söyleyelim… Olan aslında sadece: “Boeing 787 konforlu bir uçuş sağlıyor”
Jet-lag etkisi aslında biri direkt, biri dolaylı iki etkinin bireşimi.
Birincisi haberde de bahsedilen “zaman dilimleri geçme”den kaynaklanan etki. Sözgelimi, İstanbul’dan gündüz biniyor, 10 saat ABD’ye yolculuk ediyorsunuz, bir iniyorsunuz ki, yine gündüz. Geceye de daha çok var. Oysa vücut alıştığı zaman dilimine bağlı olarak yaşamak ve davranmak istiyor, fakat vardığınız yerde zaman öyle işlemiyor. Tıpkı zaman yolculuğu yaşanmış gibi… İşte bu farkın insanda yarattığı fizyolojik ve psikolojik etkiler direkt olarak Jet-lag’i tanımlıyor.
İkincisi ise şu: Jet-lag’in direkt etkisine maruz kalacak kadar uçmuşsanız, epey uçmuşsunuz demektir. Yani uçaktaki düşük basınçlı, düşük nemli ortamda uzun saatler kalmışsınız, muhtemelen pek hareket edememişsiniz, aynı zamanda canınız da sıkılmıştır. İşte bu durumun yarattığı psikolojik ve fizyolojik etkiler de Jet-lag’e dahil ediliyor. Bence dahil edilmemeli, o ayrı…
Boeing 787’de var olduğu söylenen, 2007 yılından bu yana reklamı yapılan konforlu uçuş teknolojisi, kanımca biraz kelime oyunuyla başarısız bir pazarlama stratejisinin konusu oluyor ve “Jet-lag’i önleyen teknoloji” olarak anılıyor. Fakat bu önleyici sistem, ilave nemlendirme, oksijen takviyesi ve LED lambaların zaman dilimine göre zayıflatılması gibi ilaveler içeren ve jet-lag’in değil ama jet-lag yaşayacak kadar uzun uçmanın sıkıntılarını bertarafa çalışıyor. Dolayısıyla aslında jet-lag’i önlemiyor…
Aslına bakarsanız bildiğimiz teknolojilerden hiçbirisi, zaman algınızı değiştirerek, sizi zamanda yolculuk yapmışçasına rahatsız eden jet-lag hissini engelleyebilirmiş gibi görünmüyor.
Görünen o ki, Boeing ve Boeing 787 kullanıcıları müşteri sayılarını arttırmak için burada kelime oyunu yapıyor. Yabancı ajanslarda ve basın bültenlerinde başlıklar “jet-lag’i önleyen uçak” olarak atılsa da altında tıpkı benim burada yazdığım gibi, aslında ne kastedildiği anlatılıyor. Ama bu haberler Türkiye’ye ithal edilirken aynı özen gösterilmiyor ve sadece başlığa bakıp, bundan da iki cümle haber yazmaya kalkınca konu epey bir şekil değiştiriyor.
Neyse… Darısı sırtımızı kaşıyan uçakların başına…
İyi haftalar.
Bir yanıt yazın