ŞİRKETLERİN VİCDANI

12 Haziran 2012
4 min read

Bir önceki hafta THY’ye konuyu aile içi bir mesele gibi halletmesini tavsiye ettik. Olmadı. Şirket vicdanlı davranmadı.

“Ama bu bir şirket… Şirket için vicdan ne ola ki?” diyenlere iktisadın felsefi bir yanından bahsedeyim:

Vicdan.

Evet… Ciddi ciddi, iktisadın felsefi sahasında vicdan tartışılır. Neden? Bizler özel kişiyiz. Vicdani davranma sorumluluğumuz, daha da önemlisi vicdanımız var.

Peki tüzel kişiler? Tüzel kişiler, özel kişiler gibi ada, ünvana, varlığa, daha pek çok şeye –ve tabi ki de hakka- sahip olurlarken bu özellikleri sayesinde özek kişi gibi davranabiliyorkar, ancak onların vicdanını belirleyen nedir?  Tüzel kişiler, doğaları gereği “kârlılık” amacı güderler ve yatırımcı da ondan onu bekler. Peki ortada vicdan da olmadığına göre, gerçekten de kâr için gerçekleştirilen ya da zarara karşı gösterilen tüm “şirket” davranışları mübah mıdır?

Değildir… Yasalar bu yüzden var. İş kanunu mesela; tüzel kişilerin işçiler konusundaki vicdanlarının sınırlarını belirler. Özellikle THY gibi borsaya kote olan firmalar için SPK’nın da ayrı kuralları vardır. Daha pek çok yasa, yönetmelik, sistem vb. şeyler tüzel kişilerin vicdanlarının ve yapabileceklerinin sınırlarını belirler.

Sözgelimi, kimyasal madde üretimi yaparken çevreyi de kirleten bir şirketin sınırları nerede çizilecektir? Bu şirketin “kârlılığa” dayalı çıkarları ona büyümesi, gerekli filtreleri kullanmaması vb. çıkış yolları sağlayabilir, ama öte yandan çevrede yaşayanların sağlığı bozulup, gezegenin o köşesi kirlenecekse burada bir çıkar çatışması vardır. Şirketin yüzlerce, binlerce ortağından pek çoğu evlerinde geri dönüşümlü ürünleri ayıracak, yolda gördüğü çöpü alacak kadar çevreci olabilir, ama onların belli dönemlerin sonunda baktıkları tek şey, hisse senetlerinin değeri, ya da yılda bir veya birkaç kez dağıtılan temettünün miktarı olacaktır.

İktisadın ağa babası Marx’a göre sermaye ve emeğin çıkarları daima çatışır. Bu tek yönlü değildir. Teorik olarak sermayenin çıkarları emeği tehdit ettiği gibi, emeğin çıkarları da sermayeyi tehdit eder. Grev ve lokavt ile ilgili yasa da bu yüzden vardı.

Bu yasa ortadan kalktığına göre vicdan yükünü artık tamamen şirketin yönetim kurulunun omuzları üzerinde kalıyor. İşte bu noktada “şirketin metaneti” bu yönetim kurulunun ortak bir kararı haline geliyor. O karar da vicdanlı olmadı.

Atla deveyi karıştırmak

Önceki yazımızda da tavsiye ettiğimiz üzere, THY bu işi bir aile meselesi gibi çözmeli. Bize göre hala THY “Aile içinde kavga olur, kol kırılır yen içinde kaldır” diyerek ilişiğini kestiği personeli geri almalı.

Ancak yönetim, personel ve sendika taraflarının dışında bir taraf daha var:

Eylemler başladığı günden bu yana eylemle ilgili haberlerin altına “o kadar maaş almasını biliyordunuz…”, “asgari ücretle o kadar çalışan var, siz çıkın işi onlar yapar, ne grevi?” minvalinde yorumlar görüyorum.

Bu oldukça üzücü bir yaklaşım; hem de ne üzücü…

Birincisi yorumu yapanlar haklarının –ve belki de onurlarının- gerektiğinde satılık olduğunu itiraf etmiş oluyorlar–ve üstelik bunun farkında da değiller- buna üzülüyorum.

İkincisi ise empati eksikliği ve kopmuşluk. Bahsedilen o asgari ücret, işsizlik vs… Bunların sorumlusu işten çıkarılan THY personeli değil… Ama vatandaş birbirine söyleniyor.

İyi haftalar.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir