Cehalet ürünü sorular…

Bilmek, sormaktan önce gelir. Okumayan, bilmeyen birinin okumadığı, bilmediği konuda abesle iştigal sorular sormasından daha normal hiçbir şey yoktur. 

Bildiğini sananın sorusu daha bir bedbaht, daha bir saçmadır… İşte internette çeşitli sitelerde “Atatürk” karşıtlarının açmış olduğu gruplarda yer alan sorular. Bu kişiler Osmanlı Torunu olduğunu iddia ediyorlar. Nacizane bendeniz dilimin döndüğünce cevapladım. Buyrun:

1-Atatürk’ün 1919 yılında İstanbul’a gelerek Saray çevresinde Harbiye Nezaretini alabilmek için lobi yaptığı doğru mudur?

Evet doğrudur. Bu gizli bir bilgi değildir zaten. Atatürk bizzat kendisi anlatmaktadır. Ancak bunu bilmeyenler için her şeyi baştan yazalım:

Mondros Ateşkesi imzalandığında, Mustafa Kemal Suriye sınırında Yıldırım Orduları Grup Kumandanı’ydı. Mustafa Kemal, anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Sadrazam İzzet Paşa’ya çektiği telgraflarda ve yazdığı mektuplarda, ateşkes şartlarının yanlış anlaşılmaya, suistimale açık olduğunu, bu durum düzeltilmedikçe orduların kolaylıkla terhis edileceğini ve İtilaf Devletleri’nin her dediklerinin yapılması halinde düşman ihtiraslarının önüne geçilemeyeceğini söylemiştir.

Bu sırada da, Mondros’un 16. maddesine göre, Suriye hududu içerisinde bulunan kuvvetlerin de İtilaf Devletleri ordularına teslimi icap ettiğinden, Mustafa Kemal bütün kuvvetlerini Suriye sınırı dışına, Türk topraklarına çekmiştir. Böylece bu ordunun teslimi bir zorunluluk haline gelmemiştir. Daha sonra bu ordudan Milli Mücadele için faydalanılmıştır. Bu arada İngilizlerin İskenderun’u işgal niyetlerine direnen Mustafa Kemal, Yıldırım Orduları ve VII. Ordu karargahının  kaldırılması üzerine Sadrazam’ın davetiyle İstanbul’a 13 Kasım 1918’de gelmiştir.

İşte bu ve bu gibi durumlardan rahatsız olduğu ve hükümetin politikalarını yanlış bulduğu için durumu kontrol altına almak adına bu makama talip olmuş olabilir. Bundan daha normal de hiçbir şey olamaz. Nitekim Atatürk’ün en başta çektiği telgraflara bakılırsa durumu düzeltmesi için önce Osmanlı Yönetimi’ni uyardığı görülür. Kaldı ki Atatürk zaten Osmanlı ordusunun bir komutanıdır ve Osmanlı Devleti’nde bakanlık yapmak istemesi de abes değildir.

Zira Mustafa Kemal, İstanbul’a geldiğinde İzzet Paşa hükümeti yenice istifa etmiştir. Bunun üzerine hemen harekete geçmiş, gerek milletvekilleri ile, gerekse padişahla konuşmalar yaparak, çevresini aydınlatmaya çalışmıştır -ki lobi faaliyetleri dediğiniz bu olsa gerek-. Ona göre bu durumdan kurtulmanın ilk şartı onurlu, güçlü ve dirayetli bir hükümet kurmaktır. İzzet Paşa güçlü bir kabine kuracak ve Mustafa Kemal de Harbiye Nazırı olacaktı. Bu düşünceler çerçevesinde Mustafa Kemal kulis çalışmaları yaparak, İzzet Paşa’yı desteklemiştir. Fakat bu düşüncelerin paralelinde olaylar gelişmemiş hükümeti ilk önce Tevfik Paşa, sonrasında ise Damat Ferit kurmuştur. Yaşananlar karşısında Mustafa Kemal, İstanbul’da kalarak hiç bir sonuç alamayacağını anlamış, Anadolu’ya geçme kararını da böylelikle vermiştir.

Atatürk’ün o zaman devletin halinden nasıl üzüntü duyduğunu da hatıralarınan bulabilirsiniz. Buyrun: “İstanbul sokakları İtilaf Devletleri’nin süngülü askerleriyle dolmuştu. Boğaziçi, toplarını sağa sola çeviren düşman zırhlıları ile lacivert sularını gösteremeyecek kadar örtülüydü. Herkes ancak zaruri ihtiyaçları için evlerinden çıkıyor, sokaklarda hatır ve hayale gelmeyen hareketlere uğramamak için caddelerin duvar diplerinden büzülerek, eğilerek, korkarak yürüyebiliyorlardı. Bütün ihtiyatlara rağmen, yine de bin türlü tecavüz sahnesi eksik değildi. Koskoca İstanbul ve koskoca İstanbul’un yüzbinlerce halkı sesleri kısılmış bir haldeydi. İstanbul ufuklarında yükselen şeyler yalnız düşman hakaretleri, düşman bayrak ve süngüleriydi.”


2-Sultan Vahdettin’in olurunu almadan Samsun’a gitmesi mümkün müdür?

Öncelikle tabi ki mümkün olabilir. Daha nice subay, İstanbul’dan Anadolu’ya kimsenin olurunu almaya gerek görmeden kaçmıştır. Padişahın olurunu alıp, padişaha yönelik bir hareket başlatmak istemek mantıksız olurdu zaten. O yüzden bu soru, soru bile değildir, çünkü sorulmak isteneni yeteri kadar ifade edememektedir. Ancak olaylar öyle değil, şöyle gelişmiştir:

O sıralarda Karadeniz bölgesinde çeşitli sorunlar yaşanmaktaydı. Rum çeteler ile Türk teşkilatları birbirlerini yiyorlar ve asayişi tehdit ediyorlardı. Rum çeteler İngilizler tarafından desteklendiğine göre burada sorun Türk teşkilatları idi. İngilizler, Osmanlı Hükümeti’nden bu meselenin halledilmesini istiyorlardı. Bu işi halletme görevi 9. Ordu Müfettişi(sonraları 3. Ordu Müfettişi) sıfatıyla Mustafa Kemal’e verilmiştir. Böylece Mustafa Kemal, geniş mülki ve askeri yetkilerle, hem de Sivas, Van, Trabzon, Erzurum, Samsun ve bu bölgenin çevresini yani Ankara, Kastamonu, Elazığ, Bitlis ve Diyarbakır’ı da içine alan coğrafyada emir verme yetkisine sahip olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmıştır. Artık Mustafa Kemal, İstanbul’da düşündüğü Anadolu’ya geçme şansını yakalamıştır. Yani evet! MustafaKemal Vahdettin’in olurunu alarak Anadolu’ya geçmiştir; ancak farklı amaçla gönderilmiştir. Ayrıca Mustafa Kemal’in Çanakkale’de parlayan ünü yüzünden itilaf devletleri onu İstanbul’da tutmak istememişlerdir. Bu planda onların da payı vardır. Zaten kimse Anadolu’da bir özgürlük hareketinin başlayacağına ihtimal vermemektedir. O sebeple Mustafa Kemal’in uzaklaştırılması kesin çözüm gibi görünmüştür.

3-Anadolu’da kalan en büyük ordunun komutanı olan Kazım Karabekir Paşa’nın desteği olmaksızın Erzurum ve Sivas kongreleri yapılabilir miydi?

Tabi ki yapılamazdı. Ancak bu neyi değiştirir ki? Kazım Karabekir’in milli mücadelede payı olmadığını iddia eden hiçbir makam yoktur.

Zira olaylar şöyle geliştmiştir: Amasya Genelgesi’nin ilan edildiği tarihte Mustafa Kemal resmi memuriyetine son veren telgrafı alır almaz, Harbiye Nezaretine ve padişaha istifasını bildiren telgrafları çekmiştir . Bu noktadan itibaren Mustafa Kemal büyük bir tedirginlik içerisindedir. Çünkü artık hareketin başlangıcında sahip olduğu tüm avantajlar bir kenara itilmiş, gelecek için büyük bir belirsizlik söz konusu olmuştur. Anadolu, O’nu, Çanakkale Kahramanını, İstanbul’u kurtaran adamı  sivil bir önder/lider olarak kabul edecek miydi? Bu sorunun cevabını veren, tedirginliği ortadan kaldıran “Ben ve Kolordum hepimiz emrinizdeyiz Paşam!” diyerek Kazım Karabekir olacaktır. O bu tavrı ile hem Mustafa Kemal’e maddi ve manevi destek olmuş hem de Milli Mücadele tarihinin kader tayin edici dönemeçlerinden birinin altına imza atmıştır.  Kazım Karabekir de bunu kendi anılarında bu şekilde anlatmıştır.

4-Bu kongrelere katılanlar Anadolu çapında örgütlenmiş Müdafaa-i Hukuk cemiyetleriydi. Bunları Mustafa Kemal örgütlemediğine göre kim örgütlemiş olabilir?

“Her şeyi Mustafa Kemal başlattı” diye bir söylem de yoktur. Mustafa Kemal, Kuvvayı Milliye’yi birleştirip düzenli hale getirmiş, bunların temsilcilerinden meşru bir meclis oluşturmuştur. Bunu kendisi de anılarında ve Nutuk’ta bu şekilde anlatmaktadır zaten… Biraz okuyanların soru sormasına gerek kalmayacak zaten.

5-TBMM’deki İkinci Grup neden tasfiye edilmiştir?

Dünya’daki her devrim, ikinci aşaması olan kurulum sürecini tamamladıktan sonra kendisini korumak için önlemler alır. Bu da sadece bunlardan biridir.

6- Atatürk, neden TBMM’deki milletvekillerine ‘buradan CUmhuriyet kararı çıkmazsa bazı kelleller gidecektir’ deme gereğini duymuştur. Bu vekiller onu Başkomutan yapmamış mıydı?

Bu söylemin kaynağı nedir? Google’da bile aratıldığında sonuçlarda sadece bu soruların yer aldığı facebook grubu çıkmaktadır.

7-Cumhuriyet ilanı kararı neden en önemli vekiller Ankara dışındayken alınmıştır?

“Cumhuriyet İlanı” diye resmi bir şey zaten yoktur. Mevcut yürütmenin adı “Cumhuriyet” olarak konmuştur. 29 Ekim 1923’te anayasada çeşitli düzenlemeler yapılırken, yönetim şeklinin adı Cumhuriyet olarak belirlenmiştir.Yani bir oylama, bir karar alma söz konusu değildir.

8-Şapka takmadıkları için idam edilen 600 küsür kişi şehit midir? Vatan haini midir?

Şapka takmadıkları için değil, şapka devrimi sırasında olay çıkarttıkları içindir. Sayıları da 600 küsür değildir. Tarih biliminde “küsürat” yoktur. Varsa bir belge, oradan gerçek sayıyı söyleyiniz.

9-Alfabe değişmesine rağmen, okuryazarlık oranı 20 yılda neden yüzde 20’yi geçmemiştir? Sonrasından yükseldiğine göre suç alfabede midir?

Okuryazarlık oranının alfabe ile bir ilgisi yoktur, eğitim tesislerinin varlığı ve eğitimin yaygınlığı ile ilgisi vardır. Dil devriminin başlıca amacı okuryazarlık oranını arttırmak değil, Türkçe için daha uygun bir alfabe olan latin alfabesine geçmek ve batılı kaynakları takip etmekte kolaylık elde etmektir. Türkçe’de bulunan bir çok sesin arap alfabesinde temsili yoktur.

10-Atatürk, birçokları tarafından en demokrat lider olarak takdim edilmektedir. Öyleyse neden hiçbir muhalefete izin vermemiştir? Niçin tüm muhalefet partileri kapatılmıştır? Kendisine muhalefet eden ve Kazım Karabekir’i de içine alan silah arkadaşlarını neden idamla yargılatmıştır?

O günün konjünktürüne bakmak lazım. Bir çok ülkede krallık hala mevcut. Kalan kısmının büyük bir bölümünde diktatörlük var. Bizim gibi nadiren meclis ile idare edilen cumhuriyetlerin hepsinde tek parti mevcut. Demokrasi henüz bugünkü kadar gelişmemiş. Üstelik buhranlar dönemi, ikinci dünya savaşının temellenmesi gibi meselelerin yanısıra, sanayileşememiş, savaştan yeni çıkmış bir toplum var. Siyasi kavgalar için hiç de uygun bir ortam değil. Siyasi kavgaların daha önce kaç defa Türkiye’yi ne kadar gelişmekten alıkoyduğunu, ne kadar geri götürdüğüni bi hatırlayalım. O zaman o dönemde çoğulcu demokrasinin uygulanamayacağını anlarız.

11-Tek parti döneminde tüm seçimler açık oy gizli sayım usulune göre yapılmıştır. Öyleyse seçimlerin amacı neydi?

Tam da tahmin ettiğiniz gibi tek partinin varlığını sürdürmesi için yapmış olduğu bir uygulama olarak nitelendirilebilir. Ancak yukarıdaki soruya verdiğim yanıtın aynısını veriyor, ve henüz demokrasinin dünyada gelişmediği bir zamanda kısmen anti-demokratik olan uygulamaların varlığını normal karşılamak gerektiğini, Tarih biliminde bu şekilde yaklaşımın yanlış olacağını hatırlatmak istiyorum.

12-Atatürk devrimleri neden özellikle dini hedef almıştır?

Dini hedef almamıştır. Cehaleti hedef almıştır.

13-Atatürk’ün yakın çevresinde neden dindar bir kişi bulunmamıştır?

Bu soruyu soran bu kadar büyük bir iddiada nasıl bulunmuştur?

14-Laiklik din ve devlet ayrımı olarak takdim edilmiş olsa da, neden Atatürk döneminde ezan yasaklanmıştır, camilere sıra konulmuştur, kuranlar saklanmıştır, Sultanahmet Camii ahıra çevrilmiştir, tüm dindarlar baskı altında tutulmuştur? Bu garezin altında yatan nedir? İslam bu kadar kötü bir din midir?

Buradaki iddiaların hiçbir şekilde gerçeklik payı yok… İnsaf…

Tevfik Uyar
05.12.2008


Yorumlar

“Cehalet ürünü sorular…” için 2 yanıt

  1. Bravo bence en güzel cevaplar verilmişdir.
    Son soru ya ise verilecek cevap şudur
    Atatürk arapça kuran okumak yerine insanları türkçe meallerine yönlenrimştir ki gerçek islamı görsünler diye islamı insanlar anlamadıkları için üfürükçülerden öğrenmesinler diye… Burdan söyle bir sonuç çıkar atatürk gerçek bir dindar dı… İranı görüyoruz şu anda arabistanda araba kullanıyor diye kadınlar taşlanıyor gerçekden hz. muhammed (s.a.v.) ‘nin müslüman müminleri bunlar mı? Yapmayın etmeyin yazık….

  2. Duran Serkan KILIÇ avatarı
    Duran Serkan KILIÇ

    Pek çok soruya çok güzel cevaplar verilmiş, Özellikle birinci soruya verilen cevap beni mest etti. Benim de değinmem gerekir ki İngilizlerin İskenderuna çıkması Yıldırım Orduları Grup komutanı olan Atatürkün iskenderundaki birliklerin komutanına limana çıkacak ingilizlere ateş açma vermesiyle ve bu emri de ingilizlere bildirmesiyle engellenmiştir. İngilizler olayı saraya intikal ettirmişler ve sarayla Atatürk arasında yazışmalar başlamıştır. Yazışmalar sayesinde Atatürk İskenderunun işgalini 1 hafta oyalamıştır. Şöyle bir gözümüzde canlandıralım Yıldırım ordularının güneyinde ingilizler vardır kuzeyinede asker çıkarırlarsa ordu esir alınacak ve malzemeleri ile silahları gasp edilecektir. Maltaya ve Mısıra gönderilen esirlerin başına neler gelmedi ki. Atatürk 1 hafta içinde bütün orduyu İskenderunun güneyine çekerek böyle büyüklük yapmıştır. Askerleri terhis edip halka karıştırarak daha sonra esir alınmasını engellemiştir. Silahları da ingilizlerin eline geçmesin diye halka dağıtmıştır. Ayrıca İstanbula giderken halka bıraktığı mesaj da manidardır. “Direnin bu mücadele daha bitmedi”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir