Hava şartlarından dolayı başka yedek meydana inmek, uçuşa dahil olan tüm tarafların istemediği bir durum değil mi?
Bir defa yolcu varmak istediği yere varamıyor, ki hem uçuş ve kabin ekibi, hem de firma taradında, bu kuralları bilmeyen bazı yolcuların itirazıyla birlikte zaman zaman çok sıkıntılı bir duruma dönüşebiliyor. Öte yandan zaten yolcular olarak hızı ve rahatlığı dolayısıyla uçakları tercih etmiş olmamıza rağmen gecikmeli ya da kısmen karayolu ile gerçekleşen seyahat isteyebileceğimiz bir durum değil.
Bugün teknolojinin varmış olduğu noktada hava koşullarının azalttığı görüşe rağmen uçakları sağ ve salim bir biçimde indirebilmek için bazı teknolojilere sahibiz ancak bu teknolojiler, pilotun eğitimi, hava meydanındaki donanım ve uçaktaki donanıma bağlı olarak yine de belli bir görüş limitine kadar işliyor. Üstelik beraberinde bazı riskleri de hala barındırıyor. Gerçekte çok çok iyi çalışan bir sistem olsa bile herhangi bir olumsuzluk ve hata halinde pilotun inişi iptal edebilmesi ve pas geçebilmesi için belli bir vazgeçme marjı bırakılıyor.
Teknoloji, yerinde duramayan ve bu yüzden seyahat eden insanoğlunun karakterini de doğal olarak kazandığından bugün bu alanda da yeni teknolojilere merhaba demek üzereyiz:
Aviyonik devi Honeywell tarafından geliştirilen ve şu an sertifikasyonu beklenen Gelişmiş Görüntüleme Sistemi/Sentetik Görüntüleme Sistemi (Encanced Visual System/Synthetic Visual System: EVS/SVS) olarak adlandırabileceğimiz sistem ile alçak bulutların yaratabileceği kabusların önüne geçilecek.
En kötü hava şartlarında bile pilotun inme ya da pas geçme adına karar verme marjını genişletecek olan sistem, temel olarak uçağın burun kısmında yer alan kızılötesi alıcılar sayesinde pist ışıklarını algılanmasına dayanıyor. Işıkların saçmış olduğu kızıl ötesi dalgaları algılayan termal sensörlerden gelen bilgi, kokpitteki ekranda görselleştiriliyor ve bu sayede gerçek görüş sıfır iken bile pilotlar piste göre konumlarını algılayabiliyorlar.
Sistem sadece ışıklardan aldığı kızıl ötesi bilgiyi görselleştirmiyor: Dahili veritabanı ve uçağın diğer sistemleri ile haberleşebilmesi sayesinde bölgedeki tüm maniaları ve hatta yüzeylerdeki irili ufaklı yükseltileri de pilotlara detaylı olarak görselleştirerek –ve hatta tehlikeli yaklaşmalarda sesli ve görüntülü olarak pilotları uyararak- durumsal farkındalık adına bir devrim yaratıyor. Yani GPWS’in görevlerini de yerine getiriyor.
Bu yönüyle Honeywell’in kendi ürettiği GPWS’lerin yerini alması için de piyasaya süreceği sistem tam anlamıyla test edilir ve onaylanırsa “pisti görmek” konusunu tarihe karıştıracak gibi görünüyor. Havaalanı için herhangi bir donanım gerektirmeyen sistemin karar verme marjını 100 ft. irtifaya kadar düşüreceği tahmin edilirken, FAA onayı için daha ne kadar süre test edilmesi gerektiği henüz bilinmiyor.
DHMİ’nin halka arzı
CNBC-e’ye çeşitli açıklamalarda bulunan Orhan Birdal, halka arz konusunda bir takım ön çalışmaları olduğunu söyledi.
Buradan anlamamız gereken şey DHMİ’nin özelleştirilmesine karar verilmiş olduğudur.
Naçizane düşüncem şudur ki, bir devlet kurumunun kendine ait küçük bir kısmı halka arz etme yoluyla, SPK ilkelerince bağımsız ve özel bir denetleme kurumunun tüm hesap ve kitabını kontrole tabi tutmasını kabul edebilecek değildir.
Söylenen şey daha önce de yaşandı: PETKİM, TÜPRAŞ ve hatta THY halka arz bahanesiyle özelleştirilen kurumlar oldular. Aynı zamanda bir “havalimanı işleticisi” olan DHMİ’nin de özelleştirilmesine karar verilmiş olmalı ki, halka arz konularından bahsediliyor.
Ne olacağını zaman gösterecek ama tarih de tekerrürden ibarettir. Tek cümlede söylemek gerekirse: Konu halka arzdan ziyade, DHMİ’nin özelleştirilmesidir.
Ulaşılamama hakkı
Aklıma gelmişken muhtemelen bu yazıyı okuyan herkesin ortak bir problemine de değinmek istiyorum:
Şu sıralar ben bana gelen reklam mesajlarından, duyurulardan, evden/işten/cepten ulaşıp yeni bir hizmetini duyurmak isteyen firmalardan bıkmış ve usanmış durumdayım.
Gereksiz (Junk/Bulk/Spam) e-posta’dan sonra ciddi bir gereksiz kısa mesaj sorunu da hepimizin hayatına peydah olmuş durumda.
Özellikle telafuz etmek istiyorum; geçtiğimiz hafta TTNET’ten aradılar, cep telefonu hattı yerine geçecek yeni bir hizmetleri için. Karşımdaki kişi bana hangi operatörü kullandığımı söyledi, söylemek istemediğimi söyledim. “Nasıl yani, söylemeyecek misiniz?” diye de garipsedi arkadaş. Ben de bunun şahsıma ait bir tercih olduğunu ve bu tercihi hangi yönde kullandığımı kimseye söylemek zorunda olmadığımı söyledim. Tavsiye ettiği ürün ile ilgili detaylı bilgi almak istemediğimi, kendim internetten inceleyerek eğer ilgilenirsem kendim arayabileceğimi söyledim ve kapattım.
Bugün bir Pazar günü ve hepimizin dinlenme hakkının olduğu gün: Sevgili arkadaşlar tekrar aradılar.
Telefondaki bayana aynı konu için beni geçen hafta da aradıklarını söyledim ve sistemlerinde bu bilgiyi kaydettikleri bir yer olup olmadığını sordum. Varmış: Orada “düşüneceğim ve sonra karar vereceğim” not alınmış. Arkadaşlar da “karar verdim mi?” diye beni arıyorlar.
Bundan kurtulmanın bir yolu yok mu? Bir telefon hizmeti aldığım zaman ulaşılamama hakkımı yitirmiş mi oluyorum? Bir numaram varsa önüne gelen mesaj çekebilir ya da arayabilir mi?
Bu yazıyı okuyan hukukçu arkadaşlar varsa insanların bu haklarına yönelik ne yapması gerektiğine dair bir bilinçlendirme hareketine girişmeleri gerektiğini duyurmak, tavsiye etmek isterim.
Bana benim iznim olmadan mesaj çeken onlarca firmaya ne yapmalıyım?
Bir yanıt yazın