Büyük Camlı bir Evin Günbatımına Bakması

 

Güneş her şehirde olduğu gibi İstanbul’da da batıdan kaçıyor şehirden ve kıyamet öncesinde kadar da öyle olacağı söylenir genelde. Bu saatler insanlığın en ortak hüznüdür. Bu saatler gece yaşayışlılarla, gündüz yaşayışlıların da kesiştiği yerdir. Bu saatler bir şehrin karanlığa gömüldüğü andır ve siyahtan önce kızıla bulanması da çok ironiktir aslında.

Bir kaç bulut daha var yukarıda, güneşin kalan kırıntılarını da yer yüzüne aktarmakla vazifeli. Oysa bir uçak geçiyor ki yukarıdan, onlarla aynı dikmedeymişiz gibi olsa da akşam olmamış onlara henüz. Pencereden dışarıyı görmeye çalışan çocuğun titreyen kanadın altındaki güneşe bakışını duyar, görür, tadar gibiyim. Ona akşam olmadı zira zaman uçanlara kıyak geçiyor, gece kaçanlara kıyak geçiyor ve güneş her şehirde olduğu gibi İstanbul’da da batıdan kaçıyor şehirden.

Ben yine bu satırları yazarken şehrin uzakta görünen parçacıkları birer birer ışıklarını yakıyorlar. Her yarısı kızıl ufkun. Her yolu gece karası. Her yol Ankara. Sonra sol yarısında deniz var, o da genelde lacivert ile kızılı nasıl karıştıracağını bulamaz güneş batana dek. Saflığı ya da salaklığından değil. Günün en duygulu anına layık olamamaktan korktuğuna.

Şehrin tek tük hareketleri arabaların yakamozları taklit edişinden geliyor ve ben bir an için marsı andıran dünyadan bazen korkuyorum. Zaman bahara kıyak geçiyor ve gündüzler uzuyor. Gündüzler kaçana kıyak geçiyor ve güneş her şehirde olduğu gibi İstanbul’da da batıdan kaçıyor şehirden.

Büyük camlı evim güneşe veda ediyor işte ama güeş oralı bile değil. Yüz vermiyor. kıyamet öncesinde kadar da yüz vermeyeceği söylenir genelde.

Öncesi:
Büyük Camlı Bir Evin Fırtınaya Bakması


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir