Kaderin bilimsel ispatı değil, belirsizlik ilkesinin çöküşü.

Şu sıralar “Bir atom parçacığının nerede ve ne hızda hareket edeceğini 43 saniye önceden tespit eden bir model geliştiren Hollandalı fizikçi Hooft, kaderin varlığını bilimsel olarak ispatladı.” şeklinde bir haber gözünüze çarptı mı?

Çarptıysa söyleyeyim. Bu oldukça fantezi içerikli bir yaklaşımdır.

Gerçi “Kaderin ispatıdır” şeklinde yaklaşmak olaya fantezik bir boyut katmak olsa da, olay gerçekten doğruysa çok önemli bir keşiftir.

Heisenberg’e göre “bir parçacığın momentumu -yani hızı- ile o parçanın konumu aynı anda ölçülemez”. Yani parçacığın hızını ölçerseniz konumunu ölçemezsiniz, konumunu ölçerseniz hızını ölçemezsiniz. Bu da parçacık için sürekli bir belirsizlik demektir.

Konuya getirilen “kader” yaklaşımı, bu ilkenin laplasın şeytanı tezini çürütmesidir. Laplas, bir olayın, sözgelimi yazı-tura oynarken atılan bir paranın, hız, kütle, konum, sürtünme vb. parametrelerin tamamının bilinmesi halinde yazı mı tura mı geleceğinin kesin olarak bilinebileceğini söyler. Dolayısıyla bu kadar şeyleri bilip hesaba katabilen kişi figürü “Laplasın şeytanı” olarak adlandırılmıştır.

Şu halde tüm parametreleri bilmemiz halinde -ki tanrının bunları bildiği kabul edilir- kaderimiz şimdiden bellidir. Ben dünyadaki tüm parametreleri biliyorsam, her şeyi hesaplar, ve dolayısıyla nerede nasıl davranacağımı da bilir, kaderimi gözler önüne serebilirim.

Kader ile belirsizlik ilkesi ilişkisi buradan doğar.

Bu keşif belirsizlik ilkesini çürütebilir, ancak kaderin varlığını bilimsel olarak ispatlamaz. Zaten “kaderin bilimsel ispatı” ifadesi biri bilimsel, biri temel inanç ifadesi olan iki kavramın aynı gramer içerisinde hatalı kullanımıdır.

 


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir