Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değildir. Aynı zamanda bireysel hak ve özgürlüklerimiz için bir hak paketidir. Demokratik, otoriter ya da totaliter rejimleri birbirinden ayrıran en önemli kısım, vatandaşlara sağlanan hak ve özgürlükler kısmıdır.
İngiltere’de doğan Westminster tipi demokrasi parlamenter demokrasi olarak birer birer modern ülkelerin yönetim biçimi haline gelirken, dünyanın paralel olarak birinci ve ikinci dünya savaşlarına, faşizme, nasyonal sosyalizme ve komünizme şahit olması dönem yazarlarının geleceğe yönelik karamsar dünyalar yaratmasına sebep oldu.
Şüphesiz bu korku ütopyalarından, yani distopyalardan en meşhurları George Orwell’a ait “1984” ve geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz bilimkurgu üstadı Ray Bradbury’e ait olan “Fahrenheit 451”dir. Modern sinemanın gelişmesi ve yaygınlaşması da bu tipteki eserlerin sayısı ve yayılımındaki artışı körükledi.
Bu korku ütopyalarının ortak özelliklerinden birisi otoritenin kişiler üzerindeki sınırsız denetimi… Kanımca bu özgür bir bireyin sahip olduğu doğal bir korku. Bu eserlerin her birinde bugün “Totaliter Rejim” olarak anlandırdığımız, dolayısı ile demokrasiyle çelişen sistemler, her vatandaşı ayrı ayrı takip eder ve kendisi için tehdit yarattığı noktada vatandaşın ceza hükmü neyse uygulanır.
Konu bireysel hak ve özgürlüklerimiz olunca kulaklara korkunç gelen bu durum suç ve suçlu takibi söz konusu olduğunda biraz hoşgörülebiliyor, çünkü vicdanlarımız bir buçuk saatlik bir filmde bile zalim karakterin filmin sonuna kadar, yani çabucak cezasını bulmak istiyor. Bu yüzden havaalanlarındaki sıkı güvenlik önlemlerinin bahanesi daima bizim güvenliğimizdir. Pek çok kez ikinci, hatta üçüncü kez taramadan geçmeye, ya da kemerimizi, inciğimizi, cıncığımızı çıkarmaya itirazımızın olmamasının sebebi bunun bir bakıma gerekli olduğudur. Aslında bu sadece emek gerektiren bir husus ve bize külfeti o kadar da fazla değil.
Ancak Honeywell’in, ABD’nin ülke güvenliğini sağlama ile yükümlü kurumu Department of Homeland Security ile imzaladığı protokolün öngördüğü yeni teknoloji bu denetim ve takip işinin cılkını çıkaracak gibi görünüyor, çünkü bu teknoloji şartnamedeki özellikleri sağlarsa bir havaalanına girip çıkan herkesin her saniye nerede olduğu bilinecek ve takip edilebilecek.
Geliştirilmesi düşünülen teknoloji havaalanında bulunan kişilerin retina taramalarını gerçekleştirecek. Bunu yapabilmesi için kurulu ve yayılı cihazlardan herhangi birisine 2 saniye bakmanız yeterli. Gözünüze gönderilen kızılötesi ışınlar retinanızın bir kopyasını alırken bu kopya azami 30 saniye içerisinde retina veritabanı ile karşılaştırılacak ve böylece orada olduğunuz belgelenecek. Bu cihaz şüphesiz önce ABD’de kullanılacak, ancak ticarileşip Dünya’ya açılmaması için hiçbir sebep yok. Böylece sadece güvenlik nedeniyle tüm vatandaşların havaalanında otomatik olarak fişlenmesi sözkonusu olacak ve bu bana biraz hak ihlali gibi geliyor.
Bu gibi teknolojiler geliştikçe, özgürlük ve haklarımızın ihlali ile suçun, suçlunun takibi, ya da olası bir güvenlik ihlalini birbirinden ayıran noktanın tam olarak ne olduğu ve bu ikisinin birbirine karışmamasının, hakkımızda sahip olunan bilgilerin kötüye kullanılmamasının güvencesinin nerede olduğu sorusu gündeme geliyor. Şüphesiz bu iki sorunun yanıtı da “hukuk”tur. Tabi ki adil, hak ve özgürlükleri esas alan bir hukuk. Yoksa zalimin de bir hukuku var.
Lakin şu da bir gerçek ki, bu hukukun otorite, yani devlet ile vatandaş arasındaki bu “bilgi” ilişkisini düzenlemekten daha kapsamlı olmasına da ihtiyaç var: Zira akıllı cihazlar artık her daim nerede olduğumuzu biliyorlar. Hatta neyi sevdiğimizi, neyi aradığımızı, hangi reklamlara tıklayabileceğimizi bile. E hepimizin fotoğrafları, arkadaşlarının adları ve bilgileri internette var. Bize eğlenceli bir platform sunan herhangi bir yerle bunları paylaşmaktan sakınmıyoruz.
Önümüzdeki yirmii yılın en büyük sorunlarından birinin kimliğimize dair bilgilerin özel ve resmi kaynaklarca bulundurulması ve ortaya çıkacak skandalların bu bilgilerin pazarlanması üzerine olabileceğini tahmin edersem, çok da uçmuş olmam herhalde değil mi?
Not: 7 Ocak’ta yayınlanacak olan Açık Bilim dergisinin 15. Sayısında “Kişisel Verileri Koruma Bilmecesi: Koruyalım ama nasıl?” başlığıyla Merve Gözüküçük’ün bilgilendirici bir yazısı yayınlanacak. Konuyla ilgili daha fazla bilgi edinmek isteyenlere ilgili yazıyı okumalarını tavsiye ederim.
Bir yanıt yazın