Bugüne dek biyoyakıt konusunun takipçisi oldum ve her fırsatta THY’nin ya da TSK’nın niçin biyolojik ya da sentetik yakıtlar konusunda bir çalışma yapmıyor olduğunu hayretle sordum.
Öyle ya… Zirveye oynayan bir marka olmak için sponsorluklar yetmiyor. Parası olan herkes sponsor olabilir ancak bir gün para biter. Aslolan teknolojiye yatırım yapmaktır.
Ar-Ge’nin ne kadar stratejik bir işletme fonksiyonu olduğu artık kanıtlanmaya gerek duyulmayacak bir önerme. Steve Jobs’u herkesin tanıdığı bir insan haline getiren, Apple’ı ise teknolojiyle özdeşleştiren şey, araştırma geliştirme yatırımı ve ortaya çıkarttığı ürünlerin kendi pazarlarının teknolojik liderliğini yürütmesi, başka bir anlamda öncüsü olmasıdır.
Ancak Ar-Ge, sponsorluklarda olduğu gibi sadece bir bütçe ayırmakla olabilecek bir şey değil. Mutlaka iyi bir ekibin araştırmanın sağlayacağı doğru ve gerçek bilgiyi, geliştirmenin doğuracağı sonuçlarda iyi bir çıktıya dönüştürmesi gerekiyor.
THY A.O. Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu Dünya Gazetesi’ne yaptığı açıklamalarda Tüpraş ve Opet ile çalışmalar yaptıklarını ve gerekirse Harran Ovası’na biyoyakıt ekeceklerini söylemiş. Her şeyden önce kendilerini böyle bir vizyonu getirmiş olmalarından dolayı naçizane kutluyorum, fakat diğer yandan da hem Hamdi Topçu’nun konuyla ilgili eksik bilgilendirildiğini, hem de bu konuda oldukça geç kalındığını düşünüyorum.
Eksiklik şurada: Yakıtların sağladığı enerji ve verimin yanısıra “miktar” da önemli bir problem. Biyoyakıtın eldesinde kullanılan doğal bitkilerin doğal tarımıyla sağlayacağı yakıt miktarı yüksek değil. Bu endüstrinin herhangi bir başka alanında verimli ya da ucuz bir yöntem olabilir ama bugün bütün ticari jetler biyoyakıt kullanmaya başlasa, tüm Avrupa kıtasını böyle bir tarıma ayırma zorunluluğumuz gibi bir gerçek var. Harran Ovası’nın tamamı bile ekilse, THY filosunun %5’inin yakıt ihtiyacını karşılayamama gibi bir ihtimali var. Kaldı ki Harran Ovası’nda biyoyakıt tarımı için ayrılabilecek alanın miktarı çok sınırlı.
Boeing’in 2015 yılı için havacılıkta küresel biyoyakıt kullanımı hedefi sadece %1. Bu hedefin yakalanması için tarımdan ziyade araştırma ve geliştirmeye ihtiyaç var. Zaten eğilim, belli bir bölgeyi ekerek oradan elde ettiği yakıtla uçuş yapmaya başlamak yönünde değil, yeni yöntem ve bitkilerle, yeni süreçler sonunda elde edilen yakıtların test edilmesi yönünde.
Bu yüzden THY’den duymayı istediğimiz şey, Harran Ovası’nın hint fıstığı tarımına açılması değil, bir üniversite – havayolu – enerji şirketi ya da uçak üreticisi işbirliğiyle araştırma ve geliştirme sürecine girilmiş olması.
Sistemli bir çalışmayla bir yakıt bitkisinin, hadi diyelim ki bu örneği de berilen hint fıstığı olsun, yakıt eldesi kolaylığını ya da enerji/kütle oranını arttırma yolunda adımlar atılabilir. Daha sonrasında da diğer havayolu firmalarının yaptığı gibi, üretici işbirliği ile önce yolcusuz daha sonra da yolculu uçuşlarda test amaçlı kısmi kullanımı sağlanabilir. Biyoyakıt tarımı bu işin son kısmı…
Eğer bu işe gönül verildiyse yakın zamanda yukarıda söylediklerimizin gerçekleşeceğini ya da çoktan gerçekleşmiş olduğunu duyabiliriz. Ayrıca THY’nin Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı Kullanıcıları Grubuna (SAFUG: Sustainable Aviation Fuel Users Group) üye olarak katıldığını da duyabiliriz. Eylül 2008’de kurulan grup tüm ana uçak üreticilerinin yanısıra tüm havayolu devlerini bünyesinde barındırıyor ve bu konuda ortak hareket etme taahhütü altında onları birleştiriyor.
Şu an için Tüpraş ve Opet ile çalışmaların hangi yönde ilerlediği veya hangi safhaya gelindiği konusunda bir şey bilmiyoruz, ya da bu süreçte elbet bazı eksiklikler bulunabilir, ancak yine de ben Hamdi Topçu’nun söylediklerini “müjde” olarak algılıyorum. THY’nin bu konuda bir süre daha pasif kalması beklenemezdi.
Merakla takipçisi olacağım.
İyi haftalar.
Bir yanıt yazın