Kainatta ne kadar yalnızız…

22 Kasım 2011
4 min read

İnsanoğlu’nun kainattaki yalnızlık hissi çok anlaşılır bir his…

Bir düşünün: Şu ana kadar uzayın bildiğimiz başka hiçbir noktasında insanın yaşayabileceği bir yer yok.

Çok büyük bir kısmı boşluktan oluşan uzayın dolu olan kısımları da ya çok yüksek ya da çok düşük basınç ve sıcaklık değerleriyle bizler için tam bir cehennem. Şu ana dek güneş sistemi dışında keşfedilen 600’den biraz fazla gezegen için de henüz net bir şey söylemek mümkün değil. Bir yerlerde fiziki olarak dünyanın tıpkısının yanısını bulsak bile, o gezegende bizlerin yaşayabileceğini söyleyemeyiz.

Şimdilik başka hiçbir türün de yaşa(ya)madığını biliyoruz.

En sonuncusu Rusya’dan gelmek üzere, zaman zaman uzaylı cesetleri, birilerinin doğru olduğunu şiddetle savunduğu ama neredeyse her seferinde sahte olduğu kanıtlanan uçan daire fotoğraflarına rağmen, henüz ortada herhangi bir bilimsel kanıt yok. Yani hala tescilli olarak yalnızız. Bu gibi gizemli olaylar üzerinden hayatını sürdüren ve gelir elde etme ya da sırf popüler olma amacıyla yalan yanlış bilgiler, gerçekmiş gibi sunulan sahte fotoğraflar üretenlere ve bunları savunanlara şimdilik inanmayınız.

“Evrende kesinlikle yalnızız” demiyorum; çünkü bu kadar büyük bir evrende yalnız olmak pek akla yatkın değil. En azından bir yerlerde ilkel de olsa hayatlar gelişiyor ve yok oluyor olabilir. Zira böyle hayatlar varsa, bunlardan birisi bizi aşmışsa, bu medeniyetin bizler gibi önce kendi çevrelerini, sonra diğer kıtalarını, kendi güneş sistemlerini ve en sonunda komşu yıldız sistemleri incelemeye çıkacağı da son derece beklenen bir davranıştır, fakat bu üretilen spekülatif bilgilerin doğruluk derecesini arttırmamaktadır.

Tabi yalnız olup olmamamızın ne gibi bir önemi olduğu tartışılır bir soru:

Biz “insan ırkı” olarak türümüzün kendi içindeki sorunları pek de halledebilmiş değiliz. Savaşıyor, paralarımızı huzura değil silaha yatırıyor, bir kıtayı doyurabilecek miktarda bir ticaret hacmini uyuşturucu kaçakçılığı üzerinde döndürüyor, üstelik dünyamızı da teknolojimiz ve sanayimiz ile sürekli kirleterek giderek daha yaşanılmaz hale getiriyoruz. Üstelik bunu bilinen en akıllı canlı sıfatıyla yapıyoruz.

Düşünün ki dünyada temiz suya ulaşamayan 800 milyon insan var! Düşünün ki hala ve hala açlıktan, kızamıktan, sıtmadan ölen insanlar var. Silaha yatırılan paranın yüzde biri bile kansere çare bulmaya harcanmış değil.

Şu durumda “evrende yalnız olsak ne, olmasak ne” demek için çeşitli sebeplerimiz var.

Ancak bir de tersinden düşünün:

Aynen bizler gibi, muhtemelen önce tüm hastalıklarla mücadele ederek, savaşarak ancak daha sonra birlikte yaşamayı, birbirini sevmeyi ve tek bir ırk olma bilincine ulaşarak kendini yok etmemeyi başarmış bir ırkın deneyimlerinden faydalanmak iyi olmaz mıydı?

Mesela onlara sorardık: Tüm savaşları nasıl bitirebildiniz? Kitle imha silahlarından nasıl vazgeçtiniz? Kaynakları nasıl adaletli paylaştınız ve daha da önemlisi onları nasıl oldu da tüketmeden yenileyebildiniz?

Nitekim biz mayamızda her ne varsa bu seviyeye hala erişebilmiş değiliz. Belki de o yüzden o “çok akıllı” varlıkların anca sahte cesetlerini buluyoruz…

Şimdilik bilimkurgu düzeyinde kalsa da; insanoğlunu gerçek manada birleştirebilecek tek şey gerçek bir “dış tehdit” olacağından zaman zaman “acaba daha akıllı varlıklar tarafından istilaya uğrasak daha mı iyi olurdu?” diye de düşünmüyor değilim.

Belki biz onları keşfetmeden onlar bizleri keşfederler…

Kimbilir?

(http://www.gazeteport.com.tr/yazar/24/tevfik_uyar/1608)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir