Ceza Turizmi

İran’da gümrük sırası. Alabildiğine uzanan bir sıra. Ufka kadar. Elinizde kağıtlar gümrük memuru önündesiniz. Öğlenin hangi saati olursa olsun, ya da mesai bitişine kaç saat kalırsa kalsın, memurun tek cümlesi ömrünüzden bir gün çalabilir:

“Cet cörüyüm seherde gel”

Paşa paşa seheri beklersiniz. Ertesi güne de işiniz biter mi belli olmaz.

Hele ki İran’da bir trafik kazasına karışın, 8’de 0 olsa suçunuz, kendinizi hapiste bulursunuz. Ya da aman yükünüz 1 kilogram bile farklı olmasın vesikalarda yazandan, yoksa o bir kilogramcık yük için Türkiye’den kamyon beklersiniz. O kamyon gelir, fazla yük kamyona aktarılır. Onun işlemleri, masrafı ayrı para…

Tır şöförlerimiz Bulgaristan’da yolda otostop çeken güzel kadını tıra alırlar. Aralarında ne geçer bilmem. Az sonra tırı polis durdurur, kadın başlar bağırmaya: “Bu bana tecavüz etti”. Polis kolunuza kelepçeyi takıverir:

“100$ ver serbest bırakayım”.

Paşa paşa verirsiniz. Kaça kaç paylaşırlar belli olmaz.

Şimdi de Başbakan Erdoğan’ın bayramda Rize’ye yaptığı ziyaretten tekrar öğreniyoruz ki Gürcüler de bu madeni keşfetmişler ve epeydir de iyi cevher elde ediyorlar. Oraya giden nakliyecimizi, iş adamımızı, vatandaşımızı çeşitli bahanelerle kodese alıyorlarmış. İstenen rüşvet verilmezse, bu defa resmi cezalar kesiliyormuş. Hapiste aynı para sızdırma yöntemlerine devam…

İmkanı olan paşa paşa veriyor. Olmayan hala hapiste.

***

“Ceza turizmi” adını vereceğimiz bu durum, Asya ve Avrupa arasında geçiş teşkil eden ve dolayısıyla kara nakliyatının önemli bir geçim kaynağı olduğu, iş adamlarının komşu ülkelerle ilişki kurmak zorunda olduğu biz Türkiye’nin vatandaşlarını olumsuz etkiliyor.

Bu muameleyi görmek için illa ki iş adamı ya da nakliyatçı olmaya da gerek yok. Hatta başka bir ülkeye gitmeye bile gerek yok. Vize almak gibi bir düşünceniz varsa Türkiye sınırları içerisinde bile “ceza turizmi”ne maruz kalabilirsiniz.

Vize başvurusu yapanlar iyi bilirler: Avrupa devletlerinin konsolosluklarının vize başvuruları için anlaştıkları firmalara mecburi müşteri olursunuz; muhtemelen bu firmalar başvurunuzun kabul edilmesi konusunda pek de çaba göstermezler; böylece de daimi müşteri olursunuz…

***

Diyeceğim o ki,

Ortadoğu’da liderlik iddiasındayız ama dünya gözünde yolunacak tavuk olmaya devam ediyor gibiyiz.

Hala şu Hollywood filmlerindeki “Ben Amerikalıyım” diyen teyzem gibi, “Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyerek sınır kapılarında imtiyaz elde edebilmiş, kapılar açtırabilmiş, “aman buna bulaşırsak dış işleri de başımıza bela olur” deyip insan tırstırabilmiş değiliz.

Ceza ödüyor, rüşvet veriyor, tehdit ediliyor, hapse atılıyor, donumuza kadar aranıyor, hak ettiğimiz bir vize için taklalar atıyor, sülalemizi, seceremizi, banka hesaplarımızı, envai çeşit bilgilerimizi elin konsolosluğu ve takip firması ile paylaşıyoruz.

Çözüme gelince;

Bence vatandaşlarımızın başka ülkelerde çektikleri kronik sıkıntılar ile ilgili bir komisyon kurulmalı, bu komisyon derinlemesine bir araştırma yapıp, sorunun ilgili devletin politikaları ile mi, yoksa çalışanların keyfi uygulamaları ile mi gerçekleştiğini iyi tespit etmeli ve uygun bir çözüm geliştirmelidir.

Karşılıklılık ilkesi (mütekabiliyet) uygulayarak, yüksek makamlar seviyesinde siyasal baskı kullanarak, ya da vatandaşları bilinçlendirerek çözülebilecek meseleler var… Özellikle şu vize meselesi.

Tabi bu durumun çözülmesi için mağdurların bir şekilde sesini bu komisyona da duyurabilmeleri gerekiyor. Bu komisyonun bir de ihbar hattı olsa; bu ihbar numaralarına şikayetlerimizi iletebilsek fena olmaz mı? İmtiyaz istemiyoruz; sadece biz de artık saygı gören vatandaşlar olalım.

http://www.gazeteport.com.tr/yazar/24/tevfik_uyar/1582/ceza_turizmi


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir