Bugün bağlandığım bir radyo programında doğada “baba” kurumunun bir geçerliliği olmadığından bahsettim.
Genelde sosyal problemlerde ikilemde kaldığımda ya da işin içinden çıkamadığımda doğaya bakıyorum. Bu konu da bir gün Miret Çölek ile yapmış olduğumuz bir sohbette gündeme geldi. Dağınık düşüncelerimi “Doğada baba diye bir kurum yok” diye toplayan odur.
Bugün 91.6 Haberin Radyosu’nda Pudra.com ekibinin hazırladığı programda da eşitlik, anne ve babaların çocuk bakımındaki rolleri üzerine konuşuluyordu. Sunucu kadınlardan birinin “anne anne olmalı, baba da baba” demesi ve diğerinin itiraz etmesi üzerine aradım ve ben de düşüncelerimi söyledim. Düşüncelerim aşağıdaki şekilde idi:
Kadınların çocuk doğduğunda “baba” ve “anne”nin çocuk bakımında rollerinin eşitliği iddiaları oluyor. Günümüz ailelerinde emzirmek hariç her rol paylaşılmaya çalışılıyor. Bunu genelde kadın istiyor ve kadınların iddiası babanın da anne kadar sorumluluk alabileceği, bunu becerebileceği üzerine. Yayında da dikkat çekmek istediğim konu şuydu ama: Konuya bu şekilde yaklaşan kadınlar boşanma söz konusu olduğunda bu sefer söylemlerini terse çeviriyorlar. Velayet alabilmek için avukatları aracılığıyla çeşitli bilimsel çalışmalara da atıfta bulunarak “çocuk baba ile yaşayamaz”, “çocuk baba ile aynı ilişkileri kuramaz” sonucuna ulaşmaya çalışıyorlar.
Burada tamamen irrasyonel bir durum sözkonusu olduğunda hepimiz mutabıkızdır sanırım. Yani görüşümüz ne olursa olsun evlilik sürerken A, bitince B düşüncesinde iddia etmek, pek rasyonel değil.
Öte yandan “Eşitlik” kavramını da bu yüzden yanlış anlıyor olabiliriz. Eşitlik yasa önünde ve fikirde olmalı ama anatomik, fizyolojik olarak zaten mümkün değil. Bir yanda Anne’nin çocuğun gelişimi boyunca kordon bağı aracılığı ile kurduğu bir bağ var. Bu sırada bu bağın nelere kadir olduğunu her anne biliyor. Çocuk doğana dek babası ile hiçbir alışverişte değil. Bu yüzden annenin çocukla olan bağına sadece emzirmek olarak bakılmaması gerek. Anne karnındaki sürecin önemi, Freud tarafından da çokça işlenmiştir. Bugünkü bazı nevrozlarımızın, bazı duygudurumlarımızın anne karnındaki süreçle ilgili olduğuna dair bir çok tez var. En basiti su sesi, yankılı sesler, ılık bir su içerisinde iken hissettiklerimizin o döneme refere edilen huzur ve paylaşım duygularını içerdiğine yönelik önemli keşifler var. Dolayısıyla iddiam şudur ki bir baba bir çocukla asla annenin kurduğu kadar ilişki kuramaz.
Program esnasında bu durumun sosyal çıktılarına başka bir örnek daha verdim:
Babalığa ancak aile yoksulsa ve adam bir mücadele veriyorsa kutsiyet atfediliyor, ancak annenin kutsallığı başka parametrelerden bağımsız. Bu yüzden ve buna benzer olarak anneye her tür şarkı/şiir yazılabilirken babaya genelde verdiği mücadele ve savaştığı durumlar için epik şarkı/şiir yazılıyor.
Söyleyeceklerim bu kadar. Yayını çok beğendim. Maalesef iş çıkış ve giriş saatlerine denk gelmediği için sürekli olarak dinleyemeyeceğim. Arabada seyahat ederken radyo dinlemekten başka şansım da yok. En azından böyle denk geldikçe dinler ve belki yine bu şekilde naçizane katkıda bulunabilirim.
Tevfik Uyar.
Bir yanıt yazın