THY Genel Müdürü Temel Kotil geçtiğimiz günlerde Rize’de katıldığı bir Kariyer Günleri toplantısında THY’nin yeni vizyonunu tekrar dile getirdi:
“Avrupa’nın en iyi havayolu olmak”
Ve hatta ekledi: “Bir Türk markası dünyada en iyi olabilir mi? Bal gibi olur.”
Kendisine katılıyorum. Herhangi bir marka, dünyada en iyi olabilir. Zira bunun onun milliyetiyle bir ilgisi yoktur. Forbes Global 2000’de ya da Fortune Global 500’de iç karışıklıkları ya da yıllardır gerginlikleri bulunan Pakistan, Tayland, Güney Kore firmaları da mevcut. Yani bir şirket iyi yönetildiği ve büyüyebildiği sürece en iyi markalar, en büyük firmalar, en algılanır farklılığa sahip hizmetleri sunan şirketler haline gelebilirler.
THY gibi, önce kamu şirketi olup daha sonra halka arz olan ve özelleştirilen firmaların ilk olarak ilgilenmesi gereken konulardan birisi “Değişim Yönetimi”.
“Değişim Yönetimi” kavramıyla ilk olarak yükse lisans yaparken karşılaşmış olsam da gerçek anlamda bunun içeriğinin ne olduğunu Garanti Bankası’nın değişim öyküsünü okuduktan sonra anladım.
1991-2000 yılları arasında Garanti Bankası’nın Genel Müdürlük koltuğuna oturan Akın Öngör de –her ne kadar başından beri özel bir iştirak olsa da- THY ile bir çok özelliği benzer bir banka ile başlamıştı.
1991-1994 yılları arasında “Türkiye’de en iyi olmak”
1994-1997 yılları arasında “Bir dünya bankası olmak”
1997’den sonra “Avrupa’nın en iyi bankası olmak” vizyonunu benimseyen yönetim,
1993 yılında bankayı Capital Intelligence tarafından “A” ratingi alan “ilk çok şubeli banka” yaptı.
1995 yılında yüksek prestijli Euromoney dergisi tarafından “Türkiye’nin en iyi bankası” seçtirdi.
1996 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Global 500 Ödülü” alan dünyadaki ilk banka oldu. (Bu ödül doğal hayatı korumaya yönetil katkılarından dolayı şirketlere UNESCO tarafından verilir.)
1997 yılında Financial Times tarafından yayınlanan dünyanın en prestijli kuruluşları arasına Türkiye’den iki firma girdi: Garanti Bankası ve Mercedes Benz. Türk menşeili ve sermayeli tek firma olmuş oldu. Euromoney tarafından yine Türkiye’nin en iyi bankası” olarak seçildi.
1998’de Garanti’deki bu değişim, dünyanın en prestijli işletme okulu Harvard Business School tarafından vaka olarak okutulmaya başladı.
1999’da hem Global Finance dergisi hem de Euromoney Garanti Bankası’nı “Türkiye’nin en iyi bankası” seçti.
Bu sırada bankanın ilişkilere dayalı, “talimat verilirse yaparız, yoksa biz bilmeyiz” şeklindeki yerleşik ve insiyatif alamayan hiyerarşisi, katı görünümü, en alt seviye personel ile en üst yönetici arasındaki kademe sayısı… Hepsi baştan aşağıya değişti.
Ve daha sayılamayan onlarca, yüzlerce başarı. (Daha fazlasını merak edenler Akın Öngör’ün yazdığı ve yenice yayınlanmış olan “Benden Sonra Devam” adlı hatıratını okuyabilirler.)
Ama Akın Öngör –ve ekibi- (kendisi mutlaka böyle söylememi isterdi) bunu nasıl yaptı?
– Personele değer verip, onlara fikirlerine inanmayı öğreterek,
– Tüm çalışanların katıldığı vizyon toplantıları ile onlara kurumu benimseterek,
– Eğitime yaptığı yatırım ve personel arasındaki adelet,
– Performansa dayalı ödüllendirme ve terfi sistemi,
– Tüm şirkette açık iletişim,
– Diğer müdürlerle sürekli iletişim ve yöneticilerin birlikte karar aldığı “ortak akıl toplantıları”
– Riskleri çok önceden belirleyerek buna yönelik önlemler almaya verilen önem…
Dahası yine kitapta var…
Şimdi… Garanti o yıllardan bugüne gerçekten büyük bir marka olmayı başardı. Yani evet, bal gibi olur. Ona katılıyorum. Başarılı bir yönetimle her firma, çevresine de uyum sağladığı ve hatta onu değiştirerek proaktif bir değişim sergilediği müddetçe bir gün prestijli bir konuma gelir.
Bir Türk markasının bir dünya markası olması yeni bir şey değil.
Garanti personelinin kendi kurumları hakkındaki yorumları ve iş tatmini ile, THY çalışanlarının yorumları ve iş tatminleri arasında naçizane gözlemlerime göre önemli bir fark var. Tabi burada “finans” ile “havacılık” çok ayrı sektörler olduğu gibi, “bankacılık” ve “taşımacılık” da birbirinden çok farklı iş kolları. Buna lafım yok. Ancak… İşletmelerin temel fonksiyonları arasında bir fark yok. Görünüşe göre vizyonları arasında da bir fark yok.
Bu yüzden THY’nin de “En iyi olmak” gibi bir vizyonu belirlemişken, bu vizyona uygun davranması gerek… Hele ki bir kamu kuruluşu iken halka arz sonucu özel bir anonim ortaklık olarak yönetilmeye başlayan THY’de değişim yönetimi çok önemli.
THY Yöneticilerine Akın Öngör’ün kitabını şiddetle tavsiye ediyorum.
İyi haftalar.
Bir yanıt yazın