Hayat bu işte…

Hayatı herkes tanımlamaya çalıştı. Öyle ya… Hem içinde bulunduğumuz, hem de bir türlü anlayamadığımız ve üstelik çok büyük bir sistemin toz zerresi kadar hissettiğimiz başka bir durum yok.

Hayat bizi çepeçevre saran şey mi? Yoksa içimizde mi?

Nereden bakıldığına göre değişiyor. Şu an oturduğunuz noktadan bakın mesela etrafa. Çevrenizde eşyalarınız. Bunlardan bir kısmı sizin, bir kısmı başkalarının belki de. Bir kısmı başkalarından size hediye edilmiş… Belki fotoğraflar başkalarının hayatlarını gösteriyor. Ne kadar derdiniz var? Ne kadar sevinciniz var? Lüks arabanıza bulamadığınız bir cant kapağı da sizin için bir dert olabilir.

Oysa içinde bulunduğunuz mahalle de var. Tabi bu birbirinden izole insanların sadece bir adrese sahip olmak üzere var oldukları bir toplu konut değilse eğer, mahallenin bir kimliği var. Derdi var belki de. Çok sevdiğiniz o muammer amca bankadan çektiği krediyi ödeyemedi, banka eve el koyacak ve gidecek. Mahalleli olarak kara kara düşünüyorsunuz. Öyle ya… Birlikte sürdürüyorsunuz hayatı.

Daha uzağa çekilince şehri görüyoruz işte. “Bu şehirdekiler yol vermez”, “Buralarda düğünler şöyle olur, böyle olur”, “Çok moderndir”, “Çok tutucudur”. Şehrin derdi çarşı iznine çıkan askerlerin “karılarına kızlarına bakıyor” olması da olabilir. Ya da o şehir müziğin ve sanatın kalbidir. Herkes de bunlara göre sürdürürler hayatlarını.

Sonra ülkenizi düşünün. Ülkenizde hayat nasıl sürer? Aile bağları nasıldır? Hayatlarına nasıl etki eder? Genelde nasıl sevinir insanlar ve genelde nasıl üzülürler?

Daha da uzaklaştığınızda önünüzde bir gezegen vardır. Carl Sagan‘ın deyimiyle: İşte tarihte kanların fethetmek uğruna nehir gibi aktığı, o dinlerin, o kralların sahip olmak için neler yaptığı…

Düşünün şimdi: Ailenizin de tarihi orada. Milletinizin de tarihi orada. İnsanlık da oralarda bir yerlerde gelişti: alet kullanmayı öğrendi, bilim teknik falan derken… Şimdi orası fazla ısınıyor, balıklar yok oluyor diye bir şeylerin önüne geçmeye çalışıyorlar.

Daha da uzağa… Daha da uzağa… Belki güneş sisteminin dışına: Dünya sadece bir nokta. Üstelik çevresinde hiçbir şey yok. O yukarıdan bu yana saydığımız hayata dair her şey orada, uzakta kaldı.

Avucunuzda ezebileceğiniz, elinizi uzatsanız tutabileceğiniz kadar. Hani, hiçbirimiz bitlerin ya da karıncaların hayatlarında ne gibi sosyal fraksiyonlar olduğunu düşünmeyiz ya. Bak o hale geldi işte. Bildiğiniz bütün çiçek isimler, beslediğiniz tüm hayvanlar, kaybettikleriniz, kazandıklarınız…

Hayat bu işte. Koca evrene bakıldığında, bir zerre kadar olmayan bir gezegen üstünde, sizin anlam verdiğiniz her şey… Fiziksel olarak bir o kadar da değersiz; ancak sizin algı dünyanızda, sizi siz yapan her şey.


Yorumlar

“Hayat bu işte…” için 2 yanıt

  1. Özlem AKKEL avatarı
    Özlem AKKEL

    Teşekkür ederim,kendi içinde hapsolan insanların zaman zaman bu yazıyı okuyarak kendinin ve hayatındaki herşeyin aslında çok da büyütülecek bir şey olmadığını görmesi açısından faydalı olduğunu düşünüyorum.Benim için öyle oldu en azından,bazı zamanlar problemleri çok büyütebiliriz fakat biraz geri çekilip geniş bir açıdan bakınca aslında ne kadar da küçük ve çözülebilir olduğunu bir kez daha hatırladım.tekrar teşekkür ederim Tevfik.

    1. Sevgili Özlem, ilgin için ben teşekkür ederim. Gerçekten dünyanın ne kadar küçük olduğunu, koskoca tarihimizin evrenin tarihi yanında ne kadar anlık olduğunu düşününce insanın sıkıntılarını geçirebiliyor… Hatırlatabildiysem ne mutlu. Sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir