İşletmecilikte “proaktif olmak” adı verilen bir kavram vardır.
Proaktif demek, aktif bir şekilde karar alarak değişebilen ve çevresinden önde giderek çevresini bu değişikliğie uydurabilen demektir.
Reaktif demek ise çevreye uyum sağlayabilmek demektir. Mevcut şartlara göre kendisini değiştiren işletmelere de reaktif denir.
Sadece şirketler değil: her tür kurum, devlet, kişi için de bu kavramlar kullanılabilir.
Çift kutuplu 20. yüzyıl tarihi boyunca ABD, Japonya ve Sovyetler, proaktif ülkeler olarak dünya sahnesinde yer alırken diğer ülkeler reaktif olarak –ve hatta pasif olarak- bu sahnedeki figüran rollerini sürdürdü. Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte Avrupa ve Çin kendi proaktivitesini ortaya koydu. 21. yüzyılın başından bu yana ise Çin ciddi yükselişini sürdürüyor.
Geçtiğimiz sene bir arkadaşım uluslararası bir eğitim kurumunun açmış olduğu proje
yarışmasında finalist olarak Çin’e gitmişti. Ziyaretçilere uygulanan resmi programın tek bir amacı olduğunu söylüyordu: “Her şeyde en iyisi biziz.”
Bir zamanların reaktif ülkesi Çin, şimdi inanılmaz bir ivmeyle proaktif olmanın ötesine taşındı. Korkunç bir hızla kendi problemlerine çözüm bulan Çin, sahip olduğu ekonomik gücün de avantajıyla tüm dünyaya etkisini göstermeye ve sergilemeye başladı.
Arada sırada duyduğumuz haberler münferit olarak değerlendirildiğinde toplam etkiyi vermiyor olabilir, ancak Çin havacılık endüstrisini çok ileri bir safhaya taşıdı. En basitinden kendi satın aldığı uçakların kendi ülkesinde üretilmesi için elinden geleni yapıyor, ve nihayet geçtiğimiz hafta ilk prototipi havalanan J-20 ile de bir elin parmakları kadar olmayan beşinci nesil muharebe uçağı üreticisi arasına girdi.
Ancak Çin hakkında söylemek istediğim önemli bir şey var:
Çin, 2008 Pekin Olimpiyatları’nda –organizasyon çok iyi olmasına rağmen- kendi eksiklerini keşfetti ve bu eksikliklerden birinin de Pekin’in havalimanı kapasitesi olduğunu gördü.
O yıldan bu yana çalışmalarını sürdüren Çin, nihayet geçtiğimiz hafta (Ocak’ın üçüncü haftası) parlementosunda aldığı kararla Pekin’e yapacağı yeni havalimanının inşası için düğmeye bastı. Plan proje zaten hazırlanmıştı ve 40 milyon kapasiteli yeni havalimanının temeli için şimdi gün sayılıyor. Havalimanının operasyonel hale gelecek ilk tesisleri beş yıl sonra devreye girecek.
Peki biz bu konuyu ilk ne zaman resmi ağızlardan tartışmaya başlamışız? Cevap: 2007
Biraz araştıran şunu görebilir: “İstanbul’a 3. havalimanı müjdesi” başlıklı bütün haberleri tarayın. 2007’den bu yana her yıl bu “müjde” ile karşılaşacaksınız. Yani henüz “müjde”den öteye geçememişiz. Sadece müjdeyi verenler değişiyor.
Yıl yıl müjde listesi burada:
2007: Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan,
2008: Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,
2009: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş
2010: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan.
2011’ girdik. Bakalım bu sene müjdeyi kim verecek.
Bir yanıt yazın