İsmini telaffuzda zorlandığımız Eyjafjallajkul adlı bir volkan geçtiğimiz haftalarda havacılık sektörünü felç etti.
Volkan külleri Türkiye’ye gelecek mi gelmeyecek mi tartışmaları bir yana, volkanın patlaması bir çok yerde bir çok muhabbeti tetikledi. Kimisi Maya’ların takvimlerini 2012 yılında sona erdirmesine istinaden dünyanın sonunun gelmeye başladığını iddia etti, ya da bu iddiaya olan inancının arttığını ifade etti. Kimisi ise benzer şekilde ama biraz daha teolojik bir düşünceyle kıyamet alameti olduğuna inanıyor.
Herkeste bir dünyanın sonunun geldiği düşüncesi…
Öte yandan Vezüv duman ve kül püskürmeye başlarsa havacılığın sonu gelir deniyor. Zaten lav püskürürse bir milyon kişinin hayatına mal olacak.
Tüm bu düşünceler arasında hasbel kader gördüğüm bir yorum beni güldürdü: Geçmişten tanıdığım bir arkadaş Facebook hesabında “Kıbrıs’ı verip, İzlanda’yı alalım, kızları da güzel” diyor. Apayrı bir bakış açısı…
Velhasıl, volkan ve havacılık açısından değinmek istediğim bir kaç nokta var.
Sektör havayolundan ibaret değil
Değinmek istediğim şeylerden ilki hükümet yardımları.
Avrupa, zarara uğrayan havayolu şirketlerine yardım etmek suretiyle volkandan kaynaklanan zararlarını gidermeye hazırlanıyor.
Böyle bir durumda daha önce devletlerin yarı kamu ya da halka arz olmuş kendi bayrak taşıyıcı havayollarına desteklerini engellemek için alınan “yardım yasağı”, volkan gibi bir “mucbir sebep” dolayısıyla istisnai olarak bozulacak. AB Rekabet Kurulu’nun kararlarının dışında kalan Türk Sivil Havacılığı için de kendi kendine bir karar verme durumu söz konusu.
Ancak her iki durumda da şu ana kadar -medyaya yansıdığı kadarıyla- atlanan bir şey var ki, o da sektörün havayolundan ibaret olmadığı.
Uçuşların aksaması ya da tamamı ile iptal olmasından sadece havayolu firmaları olumsuz etkilenmiyor; havayolu firmalarının tedarik zincirine bağlı olarak terminal, yer hizmetleri, ikram gibi diğer kollar da bu işten nasibini alıyor.
Sadece havayolu firmalarına yönelik bir yardım zararı karşılamak konusunda kapsamsız kalabilir.
Bu arada aniden kapıyı çalan volkan için herhangi bir havayolunun hazırlığı olduğunu söylemek imkansız. Pek bir hazırlık yapacak durum da yok gerçi.
Herkes apansız, ani yakalandı.
Ancak bir riski giderememek onu planlar arasına katmamak da değildir.
Bundan sonra havayolu firmaları –ve bağlantılı firmalar- stratejik planlarına bir adet de “patlama ihtimali olan volkanlar” haritası yerleştirmeliler. En azından yolcuların mahsur kalması halinde yapılabilecekler konusunda bir risk yönetim / afet yönetim sistemleri bulundurmak böyle bir durumda rakiplere fark atmaya eşdeğerdir.
ABD ve Avrupa ayrı tellerden…
Dikkatimi çeken bir husus da volkan afeti karşısında ABD ve Avrupa otoritelerinin davranışları arasındaki fark oldu.
2008 yılında Kuzey Amerika’da patlayan bir volkan da derin bir kül bulutu oluşturmuş, ancak ABD’li otoriteler ilgili meydanları ya da hava sahalarını kapatmamış, havayolu firmalarına durumu bildirmişti. Sadece volkanın çevresindeki çok küçük bir sahada uçuş kesinlikle yasaklanmış, kalan sahalar için havayolu firmalarının kendi insiyatiflerine bırakılmıştı.
Muhtemelen ABD, böyle bir durumda devletten “yardım” değil, “tazminat” isteyecek şirketlerden çekinmişti. Gerçek sebebi onlar bilir.
Avrupa –ve Türkiye- bu durumda hiçbir uçağı –ve tabi ki hayatı- riske atmadan ilgili sahaları kapatarak uçuş emniyeti konusunda ne kadar ciddi olduklarını göstermişlerdir.
Ancak, bir önceki başlığın sonunda naçizane salık verdiğim şey ülkeler ve otoriteler için de geçerlidir:
Volkan afeti sonucunda havalimanlarında mahsur kalmış onbinlerce insanın mahsur kalmasına yönelik bir çözüm de afet yönetim planlarına eklenmelidir.
İyi haftalar.
Tevfik UYAR
Bir yanıt yazın