Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi bünyesinde gerçekleştirilen bir projenin meyvesi olarak, Türkiye’nin ilk küp uydusu –ki bu bir öğrenci uydusu olma özelliği taşımaktadır- göklerdeki yerini aldı…
Bu projenin bazı kısa detaylarından ben burada bahsedeceğim ancak yazımın sonunda bazı adresler verdim. Daha fazla bilgi almak isteyenler bu adresleri ziyaret edebilirler.
Konumuza dönelim…
Olayın basınımızda yer almasından itibaren hem o fakültenin bir mezunu olarak, hem de ülkemiz için bir “ilk” niteliği taşıyan bu olayın basınca ve okurlarca nasıl değerlendirildiğini incelemek arzusuyla haber sitelerini ve forumları gezdim. Gerçekten de, tek tek, bütün gazete sayfalarını, bütün siteleri gezdim. Bu yüzden aşağıda yazdıklarımdan bireysel olarak kimse alınmasın. Bu genel bir eleştiridir.
90 uydudan sadece 14’ü…
Sizlerden çok ama çok özürdileyerek, “edep” kelimesinden türetilmiş “edebiyatımıza” ve belki etiğe de yakışmayarak şöyle söylemek istiyorum: “Rezalet”.
Olayı böylesine kötü, çirkin bir kelimeyle nitelememin sebebi aynı derecede kötü ve çirkin ifadelerle karşılaşmamdan ötürüdür. Yaşadığım hayal kırıklığını anlatmak için ise maalesef dilim, düşüncem, beynimin ilgili tüm kısımları, deneyimlerim, bilgilerim yetersiz kalmaktadır.
Bugüne dek 60’ın üzerinde üniversite, 90’ın üzerinde küp uydu gönderme girişiminde bulunmuş, bunlardan çok azı başarılı olmuş ve sadece 14’ü haberleşebilme başarısını elde etmiş, bu küçük başarı oranı içerisine bu vatanın bu toprağın çocuklarının, yine bu vatanın, bu toprağın, bu ülkenin yetiştirdiği hocalarının liderliğinde yaptığı uydu da girmiş, ama bizim insanlarımız kendi bilgileri onlardan çok ama çok üstünmüşçesine döktürmüş de döktürmüş…
Gerek çalışanların fakülte arkadaşlarım olması sebebiyle, gerekse memleketimizin eğitim amaçlı yürüttüğü bu çalışmanın önemi itibariyle epeyden beridir takip ettiğim bu olayın ülkemizde büyük bir heyecan yaratacağı, vatandaşlarımızın özgüven eksikliğinin giderilmesine katkıda bulunacağı düşüncesinde idim…
O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ki anlatamam…
Uydunun amacı
Üç yıl önce başlatılan, iki yıllık çalışmada tamamlanan ancak bir sene kadar fırlatılmayı beklenen piko uydu için konuyla ilgili konuştuğum, proje çalışanlarından Uzay Mühendisi Melahat Cihan’ın bana yazmış olduğu metin kendilerinin de bu yorumlar sebebiyle hayal kırıklığına uğradığını belirtiyor. Öyle ki Cihan, yazmış olduğu metne özellikle belirtilmesini isteyerek şöyle başlıyor:
“Öncelikle bu uydu öyle kimsenin yapamadığı şeyleri başarmak için yapılmadı. Eğitim amaçlıydı. Buradaki öğrencileri yetiştirmek ve uzay sektöründe çalışacak nitelikli insanlar yetiştirmek, ileride başlanacak olan daha büyük projeler için bilgi birikimi oluşturmak ve deneyim kazanmak için başlandı bu projeye.”
Yani uydunun amacı pek de anlaşılamamış duruyor…
Benim özellikle bilimsel forumlarda gördüğüm eleştiriler can sıkıcı nitelikte. İnsanların beklentileri, inanılmaz ama tam olarak şu cümlelerle ifade edilebilecek şekilde: Yüksek lisans öğrencilerinin NASA ile yarışabilmesi. NASA’nın milyar dolarılık bütçelerle, binlerce mühendisle ve araştırma / deney imkanlarıyla yaptığını, üniversitemiz bünyesinde kısıtlı bir bütçe ile, öğrenci arkadaşlarımızın yapması.
Yani eğitim amaçlı olan bu uydunun çok büyük uydularla, çok büyük ülkelerle yarışmasını bekliyorlar.
“İneğe tapan Hindistan bile…” sözünü bir kaç yerde duydum. Hindistan’ı hala geri ve fakir ülke zannedenler Hindistan’ın artık askeri ihtiyaçlarının büyük bir çoğunluğunu kendisinin ürettiğinin, uzun yıllardır elinde nükleer silah bulunduğunun, casus uydularının, fırlatma rampalarının olduğunun farkında değiller sanırım… Daha da önemlisi Hindistan’ın uzay çalışmalarına 1980’de, basit biz gözlem uydusuyla başlamış olduğu gerçeği de önemli… Yani bu işler adım adım oluyor…
Elbette Hindistan’ın Türkiye ile karşılaştırıldığında daha ileride olması da yine bir eleştiri konusudur, fakat bu çalışma üzerinden değil…
Çok basit bir örnek vermek istiyorum:
Komşunuzun 20 yaşında oğlu var… Siz ise yeni çocuk yapmışsınız. Birisi gelip size “Görmüyor musun Ahmet Bey’lerin çocukları 20 yaşında. Siz neden 0 yaşında bir çocuk doğurdunuz” demesi ne kadar mantıklıdır?
Değildir elbet. Herkes, her ülke, hatta mühendislerin kendileri bile, bu gibi çalışmalarda bir yerden başlamalıdır. Kaldı ki, Sn. Melahat Cihan’ın da söylediği gibi: Bu proje kimsenin yapmadığı bir şeyi yapmak için yapılmadı. Öğrenciler deneyim kazansınlar diye yapıldı. Çok daha önemlisi, “bir gün kimsenin yapmadığını yapsınlar” diye yapıldı.
Başka bir forumda, eğitimli olduğunu bildiğim, atıp tutacağını düşünmediğim bir insan ise şöyle söylemiş:
“bence eski araştırma verilerinin ABD ve Rusya tarafından özgür bırakılması nedeniyle böyle birşey yapıyoruz yani bilgilerde bizim kendi bilgilerimiz değil…”
Herhalde Avrupa’lılar sıfırı müslümanlar buldu diye kullandıkları için kendilerini de eleştirecektir bu arkadaş.
Bir defa her şeyden önce bu iddia anlamsız ve gereksizdir. Doğru değildir. İTÜ’deki muhterem hocalarımızın kendi bilgileri eksik değildir. Fizik evrenseldir, birikimlidir. Kaldı ki doğru bile olsa: yahu bilimin mirası ortaktır. Uzay aynı uzaysa, fizik kanunları aynı kanunlarsa, ne yapacaksın? Vakit kazanmak için başka projeleri inceleyeceksin. Mühendisliğin temelinde biraz da bu vardır zaten, çünkü vakit ve maliyet başarının diğer anahtarlarıdır. “Dur bakmayım, kendim bulayım” diye on sene harcanmaz. O zaman Isaac Newton’un dinamik kanunlarını, Bernoulli’nin akışkan kanunlarını, ideal gaz denklemini yabancılar buldu diye kullanmayaydık! Var mı böyle bir şey? Demek ki bizim İTÜ’nün hatası, kendi uzayını yaratıp, ona uydu göndermemekmiş.
Ancak ne mutlu ki arkadaşlarımızın hevesi kırılmamış ve hala büyük bir hevesle yeni çalışmalarda yer almak için can atıyorlar… Bu eleştirileri de haketmiyorlar. İTÜ de onlara bu denli güzel, uygulamalı bir eğitim şansı sundu diye günah işlemedi, aksine, güçlü bir teorik eğitim ancak uygulamaya geçirilememiş bilgiler, unutulmaya mahkumdur. Bir de şunu da dikkate almak lazım. Uydunun adı İTÜ pSAT-1. Çünkü 2’lere, 3’lere gebe…
Aksini düşünenlere “Devrim Arabaları” filmi ile, Türkiye’nin uçak fabrikalarının öykülerini tavsiye ediyorum.
Neden Hindistan?
Bir diğer mesele de şu:
Uydunun Hindistan’dan fırlatılmasının eleştirilmesi.
Fransa’nın uydularını Paris’ten fırlattığını sananlara bazı bilgiler vermek istiyorum:
Casus uydu fırlatmadıkça ya da büyük çaplı kıtalararası balistik füzelerinizi yakın zamanda ateşlemek gibi bir niyetiniz yoksa, fırlatma rampasını kendi ülkenizde kurmanız gerekmez. Casus uydu fırlatacaksanız bile, ülkelerle aranızı iyi tuttuktan sonra bunu parayı bastırıp herhangi bir yerden yaparsınız.
Roket fırlatma tesislerinin ekvator üzerinde kurulmasında fayda vardır. Dünya’nın çizgisel hızından azami derecede faydalanmak için (bu değer ekvatorda 465 m/s’dir) bu elzemdir.
Bu sebeple Fransa Fransız Guyana’sından, Rusya Kazakistan’dan, ABD’de yine ekvatora yakın uzay üslerinden fırlatmaktadır.
Türkiye’nin uzay endüstrisinden elde ettiği önemli bir gelir yoktur. Turksat’ın TV gelirleri ise bir fırlatma rampası yapımını gerektirmez. Dünya’da fırlatma üssüne sahip çok az ülke vardır zaten… Yüzü alıp astarını istemeye de lüzum yok. Kaldı ki, uzay üssü kurmak için uygun bir coğrafyada olduğumuz söylenemez. Ancak keşke yapsa idik de, sırf muhalefet etmek için muhalefet edenler en azından araştırıp “Türkiye yerine ekvatordan bir yerden fırlatılsaydı katı yakıttan şu kadar tasarruf ederdik” diye eleştirselerdi…
O zaman daha hora geçerdi herhalde.
Takdir ve tebrik…
Yazımı bitirirken projede yer alan hocalarım ve dostlarımın isimlerini anmak istiyorum:
Değerli hocalarım Prof. Dr. Alim Rüstem Aslan ve Yrd. Doç. Dr. Gökhan İnalhan’ın liderliğinde,
Geçmişte projede çalışan ancak şu an çalışmayan Can Kurtuluş, İlke Akbulut, Taşkın Baltacı, Bahadır Armağan, Murat Ulusoy, Tufan Aydın, Anıl Erkol, Ozan Oğuz Haktanır,
Şu an projede çalışmaya devam eden: Barış Toktamış, Elgiz Başkaya, Ertan Ümit, Melahat Cihan, Melih Fidanoğlu ve Özgün Sarı,
Türkiye’nin ilk başarılı küp uydusu ile bizi gururlandırmıştır.
Kendilerine teşekkür ediyor ve bu çalışmaların “kimsenin yapmadığını yapmak” mertebesine gidişte bir ilk adım olmasını temenni ediyorum.
Herkese saygı, sevgi ve selamlar.
Tevfik Uyar
SSNET Genel Yayın Yönetmeni
Savunmasanayi.NET
NOT: Değinmeden geçemeyeceğim; projeye VGA kamerayı beğenmeyip yüksek çözünürlüklü kameralarını hibe etmek isteyen kimselerin varlığını neredeyse tüm haber sitelerinde gördüm. Kendilerinin bu fedakarlığı (!) karşısında gözlerim yaşardı. Meddahlık yapayım derken, yüksek çözünürlüklü verinin yüksek zorlukta aktarım sorunu yaratabileceğini düşünmemiş olmaları kendilerinin suçu değildir.
http://usl.itu.edu.tr/Documents/Other/ITUpSAT1-firlatma-basinaciklamasi.doc
Bir yanıt yazın