Genetik modifikasyonun çok daha mümkün hale gelmesiyle bilim adamları hayal güçlerinin uygulanabilir kısımlarının sınırlarını genişletti. Ancak hayaller birer birer gerçek olup kurgu dünyasını terk ederken, akla hayale sığmayacak olumsuzlukların hiç kurgulamadığımız bir şekilde dünyamızda dâhil olması riski var!
Avrupa’nın ilk beş üniversitesi arasında yer alan Londra İmparatorluk Bilim Koleji (Imperial College of Science London) bünyesindeki bilim adamları günümüzde bile başta Afrika kıtasında olmak üzere milyonların kişinin ölümüne sebep olan sıtma ile mücadelede yeni bir yönteme başvurdular: Sıtmayı kökünden kazımak.
Hayal gücünün sınırlarını zorlayan bu çalışma insanları genetik olarak sıtmaya karşı daha dirençli hale getirmenin risk ve zorluklarından kaçınarak, sivrisinekleri sıtmaya karşı dirençli hale getirmeyi temel alıyor. Genetik olarak modifikasyona uğramış yeni sivrisinek türleri sıtmayı kendi vücudunda yok ediyor ve böylece ısırmış oldukları insanlara da sıtma bulaştırmamış oluyorlar.
Çalışmanın arkasında ise ilginç bir isim var: Sivrisineklerle aktarılan hastalıklara çözüm için gerçekleştirilecek genetik modifikasyonlara Bill & Melinda Gates vakfı 38 milyon ABD doları ayırmış. Bu projede de aynı vakfın ilgili bütçesinden karşılanıyor. Sivrisinekle ilgili çalışmaların yürütülmesi için İmparatorluk Kolejinde özel bir bataklık ortamı oluşturuldu bile. Bazı bilim adamları bu modifikasyonun sonuçlarını merakla ve umutla bekliyor.
Ancak, merak ettiğim bir şey de var ki…:
Genetik olarak modifiye edilmiş bu sivrisineklerin eski türlerine baskın hale gelebilmesi ve bu tür içi süksesyon sonucunda eski sineklerin “tedavülden kalkması” için ne yapılacak? Şu halde yeni türün eskisine göre daha “hayatta kalabilir” (survivable) olması için ayrı bir müdahalede bulunulacak mı? Eğer bulunulursa sivrisinek nüfusu elbette değişecek ve bu değişme sonucunda ekolojik dengelerde bir sarsılma meydana gelecek.
Ayrıca sivrisineklerle münasebete giren ve sıtmadan etkilenen tüm canlıların da artık sıtma ile karşılaşmaması da ekolojik sistemde bir çarkın yerini değiştirecektir. Hele ki piramidin alt yarısında bulunan modifiye edilmiş sivrisineklerin belli bir zaman sonra kendi nüfuslarında da değişim yaşanması bölge dengelerine büyük ölçüde etkide bulunacaktır. Yani “sivrisinek küçük olsa da” sonuç “mide bulandırıcı” olabilir.
Bu sebeple uzun vadede bu genetik modifikasyonun neye sebebiyet vereceğini anlayabilmek ve öngörebilmek için başarı hevesine erken kapılmamalıdır.
Risk: “Genetik Hakimiyet” söz konusu değil
Başka bir risk ise sivrisineklerin genetik yapıları hakkında hala her şey tam olarak çözülebilmiş değil. Zira genetiğin özünde de henüz tam açıklığa kavuşamamış bazı temel meseleler var. Sıtmaya dirençli bir sivrisinek geliştirilse de “genetik yan etkiler”in ne olacağı kesinlikle kestirilemez. En başta olumlu gibi görünen bir değişikliğin tüm sivrisinekleri “kanserli” hale getirme olasılığı da söz konusu.
Naçizane temennim “kaynak bolluğundan” kaynaklanan bir hızla, erken bir başarı hevesiyle hesapsız adımlar atılmamasıdır.
Saygılar ve “sivrisinekli” günler…
Tevfik Uyar
Bir yanıt yazın