Sovyetler Birliği’nin ardında bıraktığı tek kutuplu dünyanın nimetlerinden faydalanmak üzere gözünü “ırak” topraklara diken ABD, gerek fiili askerî müdahalelerle, gerek renkli devrimlerle Ortadoğu’da yeni bir egemenlik alanı kurma çabalarını sürdürürken, Ortadoğu’nun tarihî sakinleri aba altından sopa göstererek varlıklarını hissettirme yoluna girdiler.
ABD’nin yol haritasını bölgede çıkarları bulunan Rusya ve Çin’in de mıntıkasından geçirmesine cevaben yapıldığı düşünülen Rus-Çin müşterek harp oyunları, Ortadoğu’yu sahipsiz sananlar üzerinde soğuk duş etkisi yaparken, her birisinin çatışmada olduğu en az bir ülke bulunan Rusya ve Çin, gerek askeri, gerek diplomatik hareketlenme içerisine girdiler.
Rusya, bir yandan uluslararası silah pazarında kuralına göre oynamaya başlayarak ABD ve Avrupa’ya ait dev şirketlerin tekelini kırmaya çalışıyor. Buna gösterilebilecek en güzel örnek, birçok ülkede gelişmiş silah sistemlerinin pazarlamasından sorumlu olan Alenia’ya açılan Rusya kapıları. Diğer yandan ABD’nin Ortadoğu’daki askeri varlığından rahatsızlık duyan Rusya, ABD’nin Kırgızistan ve Özbekistan’dan çekilmesini isteyerek eski hakimiyet günlerine geri dönmek istediğine dair niyetini de belli etti. Rusya’nın koalisyon güçlerinden Irak’ı terk etmeleri için bir tarih isteğinde bulunması, husule eren hadiselerin ehemmiyetini dünyaya bir kere daha gösterdi.
Çin ise daha stratejik ve yumuşak davranmaya çalışıyor. Dünya’nın Çin konusunda endişeye düşmesi de Çin’in huzurunu kaçırmış olacak ki, Çin Hükümet Enformasyon Dairesi, 1 Eylül 2005 tarihinde, “Çin’in Silah Kontrolü, Genel ve Nükleer Silahsızlanma Çabaları” adı altında Çin’in silah kontrol, genel ve nükleer silahsızlanma politikası, mevcut durumu ve bu hususlardaki düşünceleri içeren bir beyanat yayınladı.
Çin Devlet Başkanı Hu Jintao’nun, Washington’da Bush ile görüşmesinden birkaç gün önce yayınlanan bu beyanatta, Çin’in barıştan yana olduğu, bir Çin hegemonyası kurmak gibi bir çabaya sahip olmadığı ve bugüne kadar izlediği barışçı politikayı değiştirmeyeceği vurgulandı. Beyanatta, Çin’in 90’larda bir nükleer araştırma-geliştirme tesisini kapatması, nükleer silah üretebilme kapasitesine sahip olmasına rağmen en az deneme yapmış ülke unvanına sahip olması, Çin’in barışçıl politikalarına örnek olarak gösterildi. Beyanatta, kendi ülkesinde gerçekleştirdiği az sayıda nükleer denemenin de sadece savunma amaçlı olduğunu belirten Çin, Japonya’nın topraklarında bıraktığı kimyasal silahların etkisinden müteessir olduğunu, dolayısıyla kimyasal silah konusunda hassas olduğunu belirtti. Çin’in Kimyasal Silah Önleme Organizasyonu tarafından gerçekleştirilen 95 denetlemede temiz çıktığının da belirtildiği raporda Çin’in sınırları dışında herhangi bir nükleer veya kimyasal silah denemesinin gerçekleştirilmediğine de dikkat çekildi. Ayrıca, Çin’in 1985’te 4,238 milyon olan askeri personel sayısını 87’de 3,238 milyona ve bugün 2,3 milyona çekmesi, Çin’in barışçıl politikaları desteklediğine dair kanıt olarak gösterildi.
Çin’in gizli askerî harcaması bulunmadığı ve savunma harcamalarının şeffaf olduğu da belirtilerek, ABD yetkililerinin bazı basın yayın organlarına Çin’in gizli harcamaları olduğuna dair verdiği demeçlere yanıt verilmiş olundu. ABD’li yetkililere verilen tek yanıt da bu değildi. Uzayın insanlığın ortak malı olduğu ve Çin’in uzayda silahlanmaya karşı olduğu beyanatta belirtilerek, Mayıs ayında ABD’li basın organlarının ABD’nin uzayda silahlanacağı konusunda yazdıklarına binaen Çin’in ne gibi bir tepki vereceği ortaya konulmuş oldu.
Elbette Çin’in beyanatta barıştan yana olduğunu sıkça belirtmesine rağmen, ABD’nin öncülük ettiği Nükleer Silahsızlanma Güvenlik İnisiyatifi (PSI–Proliferation Security Initiative) anlaşmasına imza atmaması dikkat çekiciydi. Çin’in, ABD’nin Kuzey Kore’nin hassasiyetlerine yer vermeden düzenlediği anlaşmaya Çin’in imza atması da beklenen bir hareket değildi. Fakat Kuzey Kore’nin Ağustos sonunda gerçekleşecek altılı görüşmeleri ertelemesi, ardından açıklama yapan Çin’in Altılı görüşmelerin Eylül ayında devam edeceğini söylemesi bir gerginlik iniş-çıkışına sebebiyet verdi. Nihayet gerçekleşen son oturumda Altılı Görüşmeler sonuç verdi ve Kuzey Kore, petrol, enerji yardımı ve güvenlik garantileri karşılığında nükleer programından vazgeçtiğini açıkladı.
Çin’in yayınladığı beyanatta yer alan en önemli konulardan birisi de Tayvan’dı. ABD’nin Tayvan’a satacağı altı batarya PAC-3 hava savunma sistemlerinin, bölgedeki dengeyi bozacağı ve Çin ile ABD arasında güven sorunu oluşturacağı iddia edilirken, Çin’in küresel dengeleri bozacak her hangi bir gelişmenin karşısında olduğu, Çin’in barış içinde bir gelişimden yana olduğu ve barış yanlısı kalacağı yinelendi. Beyanatta yer alan cümleler, halihazırda üç adet PAC-2 hava savunma sistemini Taipei civarına kuran Tayvan’a ve Tayvan’ı destekleyen ve Avrupa’nın Çin’e uyguladığı askerî ambargoyu kaldırmasından rahatsız olduğunu sık sık dile getiren ABD’ye bir uyarı niteliği taşımış oldu.
Bu beyanat ile tüm Dünya basınında ve aydınlar sınıfının yazılarında yer alan Çin hegemonyası paranoyasına yanıt verdiğini düşünen Çin’in, sanılandan daha uysal bir politika izlediğini göstermeye çalışmış olduğu da düşünülüyor. Kuzey Kore’nin nükleer programından vazgeçebileceğini söylemiş olmasıyla ABD kısmen rahatlamış olsa da, Çin’in Tayvan’la inatlaşması, Rusya-Çin yakınlaşması, Rusya’nın eski hâkimiyetine ulaşma arzuları ve tüm bunların yanında söz konusu ülkelerin büyük silahlanma yarışı içerisinde olmaları Ortadoğu’da büyük krizlere yol açacak gibi gözüküyor. Şimdilik bir ortaoyunu havasında süren yarış ve inatlaşmaların yerini neye bırakacağı ise büyük bir soru işareti…
Bir yanıt yazın